Ey şiir ne çok acı var içinde...ne çok kırılmış kalbin
GENELEV MEKTUPLARI I. Tenime yabancılaştım, etime Göğsüme kollarıma kalçalarıma Bacaklarıma yabancılaştım. Saçlarım o eski güzelliğini Çoktan yitirdi
Sayfa 30 - Kırmızı Kedi YayınlarıKitabı okuyor
Ahmet Cemil için bu felaket öyle bir beklenilmeyen darbeydi ki bir müddet bütün beyni donmuş gibi şaşkınlık içinde kaldı. Onda şiirle uzun süre uğraşmak hastalıklı bir hassasiyet meydana getirmişti. Öyle bir hassasiyet ki, o illete tutulanları başkaları için anlaşılmaz, mantıklı olduklarına kesin bir hüküm verilemez, hareketlerinde, fikirlerinde,
Reklam
Gayrı durdurmak için nefsini, onu susturmak için, acılar çektirmelisin ona. Riyazat yoluna girmelisin, az yemeli, az uyumalı ve az söylemelisin. Zira bunlar nefse öyle zor gelir ki bilemezsin. Bil ki biz çileye girince kendimize değil, nefsimize zulmederiz. Zahirde bedene acı çektiriyor gibi görünsek de esasında kendimize iyilik ederiz. Nefs ancak böyle susturulur. Yoksa o sana söyler, sen o ne isterse onu edersin.
Sayfa 103Kitabı okudu
Ahh Romeo
Romeo: Yarayla alay eder, yaralanmamış olan. Bak nasıl da sararıp soluvermiş Tanrıça kederden Sen ondan çok daha güzelsin diye. Kıskandığı için vazgeç ona bağlılıktan, Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi, Yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan: Biz dönünceye dek siz parıldayın, diye. Gözleri gökte olsaydı, yıldızlar da onun
" altuğ?" " Bana öyle seslenme !" " Herkes sana böyle hitap etmiyor mu?" " Evet" "O zaman sorun ne?" " Sen herkes değilsin"
Sayfa 173Kitabı okudu
ŞEHADET VAKTİ
22 Ağustos 1966'da Seyyid Kutub'a idam cezası verildiğinde, Assam el-Attar'ın kitabında anlattığına göre Kutub bu kararı tebessüm ve Allah'a ka-lvuşmanın verdiği büyük bir mutlulukla karşılamıştı. Muhammed Ali Benna'nın dediğine göre Seyyid Kutub'un asılmasına asıl sebep "Yoldaki İşaretler" adlı kitabı idi.
Yüksel yayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Yangın kalıntılarının bir köşesindeki ufacık yeşil otlar üzerinde güzel şiirler okuyan ozanlar yok mudur? Gerçeklerden kaçalım diye değil. Acılar zaten apaçık ortada. Bizler ne olursa olsun, kaygı duymadan yaşamaya niyetliyiz. Kaçmıyoruz. Yaşamı beklemeye alıyoruz. Bu kaygısızlık. Bizim duygularımıza tam olarak uyan ve hızla akan berrak suyun dokunuşuna sahip sanatın sadece artık asıl gerçek olduğunu hissediyoruz. Bir hayata ya da bir isme ihtiyacı olmayan kimseleriz. Öyle olmasaydık, bu zorluğun üstesinden asla gelemezdik bence. Havada uçan kuşlara bakın. İdeolojiler, felsefeler, yani "-izm"ler mühim değil. Böyle şeylerle üzerini kapatmak işe yaramaz. Sadece bir dokunuşla, o insanın saflık derecesi anlaşılır. Sorun dokunmaktır. Ritimdir. Etrafa zarafet saçmayan şeylerin hepsi taklittir."
Öyle bir ümitsizlikten sonra böyle ümit verici bir söz işitmek! Böyle bir ümide dönmek! Ne büyük şey! Lâkin insan kedere ne kadar dayanamıyorsa, sevince de o kadar dayanamıyor. Vücudum titremeye başladı, gözyaşlarım çeşme gibi, hüngür hüngür ağlamaya başladım...
Müziğin ya da düşün hafif bir soluğu, ne olursa olsun, yeter ki öyle ya da böyle bir şey hissetmemizi sağlasın, ne olursa olsun, yeter ki düşünmekten bizi alıkoysun.
"İnsan bir başka insanın neden öyle yaptığını, neden öyle söylediğini çok sonra anlar. Anladığı an da anlamadığı anda vermiş ya da vermemiş olduğu tepkiler için pişmanlık duyar. Bunları belki eksik belki abartılı bulur... Lakin artık yapacak bir şey de yoktur. O ânı zihninde yeniden yaşarken söyler ne diyecekse. Yani, aynı anda bir arada olabilmenin tek yolu hayal etmektir bence." "Nasıl?" diye sordu Hasan. Alper hemen hemen aynı düşünceyi hemen hemen aynı sözlerle tekrar etti. "Eyvallah!" dedi Hasan pek bir şey anlamasa da. "Benim derdim bunlar değil. Abi hadi annem babam, onlardan evvelkiler bir şeylere yaşarken inanmış, şimdi bu onların nostaljisi ama yetmişlerdeki fraksiyonların fikrinin, jargonunun doksanlarda doğmuş insanların ağzında ne işi var? Her ders bunlar... 'Kaliteli tartışma,' diyorsun da ben burayı böyle hayal etmemiştim cidden."
Sayfa 17 - Giriş, Hayalin turkuaz denizlerindeKitabı okudu
Reklam
Hasan, "lşte bir ülkede yaşayanlar," dedi sardığı sigarayı Alper'e ikram ederken. Alper başıyla tanımı da sigarayı da reddetti. "Vatandaş kim o zaman?" "Yurttaşlık resmî bir hal," dedi Hasan ve ekledi: "Abi mesela Arap halkı, Türk halkı, Kürt halkı... Böyle..." Alper derste hocanın da sorduğu soruyu
Sayfa 16 - Giriş, Hayalin turkuaz denizlerindeKitabı okudu
SAF, SAHİCİ ve SOM FİKİR KEYFİYETLİSİ...
- "Evet; gûya fikir muhiti diye bilinen (Bab-ı Âli) mekândan üflenen hava bu... Sanki kanalizasyon borusundan geliyor... Saf, sahici ve som fikir keyfiyetlisi, alanı vereninden memnun böyle bir pazarda, tabiî ki alınamaz pahalılıkta kalıyor!.. O ne yapacak ve ne yapmalı? Kendi dolduracağı mekânı açacak ve bizzat fikir isteklisini istetecek; yetiştirecek, yontacak, şekillendirecek... Belki leş kargasının süt beyaz bir güvercine dönmesini ummaktadır ama, öyle..."
Sayfa 73 - 4.Levha, Hâdiselerin Mantığı -Leylâ ile Âdem- İBDA YayınlarıKitabı okudu
Dostoyevski'nin Anna Karenina incelemesi!
Başlangıçta çok beğendim; başımı kaldıramıyordum; ayrıntılarına kadar bayağı hoşlanmıştım; ancak bütününde ilgim azaldı. Bunu bir yerlerde okumuşum gibi gelmişti bana, evet, hâlâ belleklerde tazeliğini koruyan, Kont Tolstoy'un Çocukluk ve Delikanlılık, Savaş ve Barış adlı yapıtlarında da aynı hava vardı. Konusu farklı olmakla birlikte Rus
Sayfa 701 - 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712 Yapı Kredi Yayınları
Apollo ve Defne (Müthiş bir hikâye)
Apollon’un ilk aşkı, Peneus’un (bir nehir tanrısıdır) kızı Defne’dir. Ona aşık olması ise hiç de tesadüf değildi. Her ne olduysa Küpid’in (Eros) öfkesinden oldu. Deloslu tanrı, dev yılan Pito’yu öldürmüş olmanın gururuyla göğsünü gere gere yürümekteydi. Yol kenarında elindeki yayın kirişlerini gerdirmekle oyalanan Küpid’i (Eros) gördü. Ve ona
Sayfa 43 - Töz YayınlarıKitabı okuyor
İçimden kim bilir kaçıncı kez, "Bu adam niye bu kadar kötü!" diye düşündüm. Eskiden beri insanları hayvanlara benzetme huyum vardır. Bence her insan bir hayvana benzer. Kiminin yüzü bir kuşu andırır, kimininki bir koyunu; bazı insanlar ata benzer, suratları aynen at gibi uzundur; bazıları kürt yüzüne sahiptir. İnsanların, benzedikleri hayvanların karakterini aldığını düşünürüm. Ne bileyim, belki de öyle geliyordur içlerinden, öyle hissediyorlardır. Bir koyuna, niye böyle uysal davranıyorsun ya da bir kurda, niye böyle yırtıcısın diye sorulur mu! O anda Başkan'ın neye benzediğini buldum. Kısılmış ince dudakları yüzünün alt kısmında bir kesik gibi duruyor, kenarları biraz aşağıya doğru çekiliyordu. Çıkık elmacık kemikleri ve gözlerindeki ifadesiz bakış tam bir köpekbalığını andırıyordu. Bunu niye daha önce görmediğime şaştım. "Demek ki, onun da tabiatı bu," diye düşündüm, "köpekbalığı tabiatı." Ona niye bu kadar zalim olduğunu sormak, köpekbalığına niye böyle yırtıcı dişlere sahip olduğunu sormak kadar anlamsızdı. Dünyayı böyle görüyor, böyle kavrıyordu.
Sayfa 118Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.