Şu anlatacağım husus, sükûtun faziletini ifâde için yeter. Ağızdan çıkan sözler dörde ayrılır: Birinci kısım, sırf zarardır. İkinci kısım, sırf menfaattir. Üçüncü kısım, kâr ve zarar karışıktır. Dördüncü kısım, ne kâr ne de zarardır. Sırf zarar olan sözlerden ve hattâ hem kârı, hem za­rarı olup da, kârı zararını karşılamayan sözlerden sükût etmenin lüzumu meydandadır. Ne kâr ne de zararı olma­yan sözlere gelince, bunların kıymetli vakitleri öldürmele­ri bakımından aynı husrân ve zarardır. Bunlardan da kaçınmak lâzımdır. Görüldüğü gibi sözlerin dörtte üçü düştü. Kaldı dörtte biri, o da sırf menfaat olan sözlerdir ki, bunlarda da tehlike vardır. Çünkü buna da riya ve gös­teriş gibi yapmacık sözler, gıybet ve nefsi tezkiye gibi fuzuli sözler, gizli bir şekilde ve hiç farkında olmadan karışabilir. Bu sebeble insan tehlikeye düşer.
Sayfa 19
Çünkü onun derdi Türk'ün varlığıdır...
Türkiyeli aydın, bunların hiç birisi olmasa da ihanete müheyyadır; siyasetin ifsadı idi, sermaye idi vesaire, bütün bunlar zaittir onun ihaneti için, yani onlar olmasa da bu melaneti işleyecektir. Çünkü onun derdi Türk'ün varlığıdır. O, Türk'e tahammül edemediği için ihanet etmektedir; o komünist olur, komünist olmak için değil, komünizm ölür, liboş olur, küreselci olmak için değil, Kürt'ü sevmez Kürtçü olur, Alevi'yi sevmez, Alevici olur, Ermeni'yi sevmez Ermenici olur; AB o'nu ilgilendirmez, AB'ci olur; bir ve yalnız tek sebeble: O, Türk'e mazarrah dokunacak olan ne varsa bit gibi orada biter. Onun hiçbir yüksek ideali, hiçbir şeye sevgisi yoktur, hiçbir şeye sadakat duymaz, onu diri ve ayakta tutan tek şey, sevdikleri değil, sadece ve yalnız Türk'e olan dinmez nefreti, zift gibi yapışkan, kapkara kinidir. -Prof. Dr. Durmuş Hacıoğlu
Sayfa 169Kitabı okudu
Reklam
Sanki Erivan'da yayın yapan Ermeni televizyonunda Türk tezi anlatılabiliyormuş gibi, objektiflik adına Ermeni soykırımını savunan "aydın/bilim/operasyon adamları" televizyon televizyon ortada dolaşmaya başlamışlardır. Bu süreçte Türk tezini savunan bilim adamlarına ise televizyonlarda âdeta ambargo uygulanmıştır. Bu aydın/bilim/operasyon adamlarının ruh halini Prof.Dr. Durmuş Hocaoğlu şu şekilde tanımlamaktadır: "Türkiyeli aydın, bunların hiç birisi olmasa da ihanete müheyyadır; siyasetin ifsadı idi, sermaye idi vesaire, bütün bunlar zaittir onun ihaneti için, yani onlar olmasa da bu melaneti işleyecektir. Çünkü onun derdi Türk'ün varlığıdır. O, Türk'e tahammül edemediği için ihanet etmektedir; o komünist olur, komünist olmak için değil, komünizm ölür, liboş olur, küreselci olmak için değil, Kürt'ü sevmez Kürtçü olur, Alevi'yi sevmez, Alevici olur, Ermeni'yi sevmez Ermenici olur; AB o'nu ilgilendirmez, AB'ci olur; bir ve yalnız tek sebeble: O, Türk'e mazarrah dokunacak olan ne varsa bit gibi orada biter. Onun hiçbir yüksek ideali, hiçbir şeye sevgisi yoktur, hiçbir şeye sadakat duymaz, onu diri ve ayakta tutan tek şey, sevdikleri değil, sadece ve yalnız Türk'e olan dinmez nefreti, zift gibi yapışkan, kapkara kinidir."
Sayfa 169Kitabı okudu
Tehciri değerlendiren sosyalist Ermeni tarihçi A.B. Karinyan, 1925'de yazdığı "Emperyalist Savaş ve Ermenistan" adlı kitabında şöyle demektedir: "Çünkü Avrupalılara yardım ve yataklık eden unsurun, Türkiye'de yaşayan Hıristiyan nüfus olduğu biliniyor. Bu durum, emperyalizme hizmet eden Ermenilere, Süryanilere ve Rumlara kuvvetli darbeler indirdi. Bu sebeble, Ermeni kırımının gerçek sahipleri, Avrupalı emperyalistler ve talimatlarıyla hareket eden Hıristiyan misyonerlerdir. Onların Türkiye'deki kültür taşıma faaliyetleri, iyilikten çok kötülük getirmiştir. Çalışmaları ve politikaları sonucunda Türkiye'nin zengin yerleri yıkıma uğramış, nüfus ise kırılmıştır." Taşnak Partisi'nin 1923'de yapılan kongresine sunduğu raporda parti lideri Kaçaznuni tehciri şu şekilde değerlendirmiştir:"1915 yaz ve sonbahar döneminde Türkiye Ermenileri zorunlu bir tehcire tabi tutuldu, kitlesel sürgünler ve baskınlar gerçekleştirildi. Bütün bunlar Ermeni meselesine ölümcül bir darbe vurdu. Tarihsel Ermenistan'ın, bize devreden gelenekler ve Avrupa diplomasisinin vaatleri doğrultusunda, bağımsızlığımızın temelini oluşturması gereken bölgeleri boşaltıldı; Ermeni vilayetleri Ermenisiz kaldı. Türkler ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır."
İstikametten bahsediyor. Rüyanın bir nimet olduğunu anlatıyor. Şunun için nimet: "İnsanın hayatı da bir rüya, ama rüyada gördüklerini dünyada görse dayanamaz, bu bakımdan nimet." Hud sûresini hatırlatıyor. Allah Resûlü'nün "Hud sûresi beni ihtiyarlattı" hadîsini naklediyor. "Herkes aynı şeyi görmüyor" diyor. "Futbol oynamak bir eğlencedir" diyor "Ama göklerde neler oluyor, insan onları görse ne hale gelir. Onlar da bir eğlence, bu sebeble istikamete bakmak lâzım" diye devam ediyor. Ve bana ilginç gelen bir cümle sarf ediyor. Bakmak, görmek mevzuu üzerindeyken, benim kendisiyle alâkalı şeylerden bahsederken arkadaşlara misâl olarak verdiğim "Allah Resûlü'nü Ebu Cehil de gördü Ebu Bekir de" sözünü söylüyor. Bu arada hissettirmeye çalıştığı şeyleri anlıyorum ama yazmayı zül kabul ettiğimden yazamıyorum. Zaten beceremem de...
Sayfa 32
MUTLAK OLANA NİSBETLE BİR KIYMET...
- "(...) İnsan düşüncesi de, kendi vasfıyla bir sınırda! Hayâl mayâl ürünü ne varsa, hepsi sadece MUTLAK olana nisbetle bir kıymet. MUTLAK yerine şu veya bu sebeble kabul edilmişlerin foyası, hayâl, fikir ve ilim faaliyeti içinde mutlaka ortaya çıkar: TARİHİ’ne bak!.."
Sayfa 158 - İBDA YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Taaddüd‐i zevcât; çıplaklığı, kadın erkek beraberliğini, cinsel nitelikli mûsikiyi, zinâyı, homoseksüelliği, seviciliği, röntgenciliği... ve cinsel fuhuş endüstrisini yasaklayan ve yasakladıkları için de cezalar düzenleyen İslâm Dîni’nin evlilik yanında meşrû tanıdığı tek cinsel görünümlü müessesedir. İslâm, taaddüd‐i zevcâtı ne emir ve ne de tavsiye buyurmuştur. Yalnızca ruhsat vermiştir. Bu ruhsatı veren de bu dinin vâzıı ve insanın yaratıcısı Allah’dır. Allah erkeklerin de kadınların da Rabbidir. O, kullarından ne erkeklere, ne de kadınlara zulmedicidir. Bunun içindir ki Allah Âdem için bir Havva yaratmıştır. Taaddüd‐i zevcâtı örneklendiren de Allah’ın Resûlü Hz. Muhammed’dir. O, yalnız erkeklerin değil kadınların da peygamberidir. O, ümmetinin erkeklerine de kadınlarına da pek merhametlidir. Bu sebeble taaddüd‐i zevcât bir adâlet, hikmet ve merhamet kurumudur.
Sayfa 633Kitabı okudu
"Karasakal" derler bir muhterem Hocaefendi varmış. Konya'da veya Karaman'da, bir Hac kafilesine rehberlik ederek otobüsle yola koyulmuşlar. Sınırı geçmişler. Hoca da koyu sigara tiryakisi. Öndeki koltuğunda şöyle arka sıralara doğru bakmış, hemen herkesin ağzında bir sigara, tüttüre tüttüre Hacca gidiyorlar. Aşka gelmiş: -Ey
Sayfa 262Kitabı okudu
Karşınıza gelen biri, şikayeti ne olursa olsun, siz ona hastalığını söyleyinceye kadar henüz hasta değildir. Sadece bir "hasta adayı"dır. Bu sebeble dikkatli olun, "hasta adaylarını" gerçek hastalar yapmayın.
" Müslüman ne sebeble olursa olsun evinin mahremini de sosyal medyaya servis etmemelidir. Ev, Müslümanlar için mahremiyetin ve özel hayatın kalesi dir "
Sayfa 111Kitabı okudu
Reklam
Bir kumanda merkezine sahip olmanın kaçınılmaz şekilde zayıf bir tasarım olduğu aslında yeni bir düşünce değil. Bunu ilk dile getiren kişi "Katı olan her şey buharlaşır" diyen Marx'tı. Marx ve Engels'in Komünist Manifes­to' da yer alan, her şeyi (toplumu, ekonomileri, sınıflan, hiyerar­şileri) mahveden kapitalizmin yıkıcı gücünü açıklayan bu cümle, Marshall Berman'ın modernlik deneyimi üzerine yazdığı başa­rılı kitabının da başlığıydı. O ifadedeki en zengin anlam neydi? Tek bir örnek vermek gerekirse, modern olanın bir sembolü ola­rak merkezileşmiş devlet, er ya da geç yıkılmaya mahkûmdur. Sağlam ve yıkılmaz olarak düşündüğümüz her düzen de aynı sona doğru ilerler, çünkü bu kadar merkezileşmiş ve güçlü bir hiyerarşiye sahip bir sistem, aksine çok kırılgandır. Bu sebeble, sağlam bir toplum ve gelecek için -bunu söylemek ne kadar ga­rip görünse de- bitkilerin oluşma ve işleme şeklinin model ola­rak alınması gerekir.
Tıp profesörü yıllarca öğrencilerine şu dersi verirdi: Karşınıza gelen biri, şikayeti ne olursa olsun, siz ona hastalığını söyleyinceye kadar henüz hasta değildir. Sadece bir “hasta adayıdır”. Bu sebeble dikkatli olun, “hasta adaylarını” gerçek hastalar yapmayın.
Her ne sebeble ya da saikle olursa olsun hali hazırdaki parçalanmışlık halini destekleyenler pratikte düşmanın tarafında yer almaktadır.
Meşhur muharrire Gabrielle Reval'ın kızların düşüncelerinin teşrihi
Kadınlık Aleminde Kızların Düşünceleri Ben bir kız lisesinde mu'allime bulunuyordum. Ben onların arasına girerek ne konuşduklarını, ne ile iştiğål etdiklerini ve ne düşündüklerini tedkik etdim. Ve zannederim ki onların ruhlarını az çok anladım. Bu sebeble te'min edebilirim ki, iki yüz talebe bulunan bu mektebde ancak on iki dânesi istikbåldeki mesleklerini ta'yin ile iştigal ediyorlardı. Halbuki bir istilà ordusu içün bu mikdår pek azdır. Bu kuvvet hiçbir tebeddül vücuda getirmeye muktedir değildir. Diger yüzde doksanın ne ile iştiğal etdiklerini, ne düşündüklerini mi soruyorsunuz? - Onlar da bütün genç kızların ne düşünmesi îcâb ederse onu düşünüyorlardı: Ya'ni nasıl izdivac edeceklerini. Eğer bununla beraber şimdiki kızların validelerine nisbetle büyük bir terakki ibraz etdiklerini iddia ederseniz o vakit bunların samimi bir aşk ve muhabbet düşünmediklerini söylemek îcâb eder
Melekleri görürsün ki Rablerine hamd ile tesbîh ederek arşın etrafını kuşat- mışlardır.] ve emsâli âyât-ı kur’âniyyedir. Bu sûrette Hak mahmûd ve halk hâmid olur; ve bu vecihde üç sûret vardır: Kavlî, fiilî, hâlî. 1. Hamd-i kavlî: Enbiyâ (aleyhimü’s-selâm)ın lisânı üzere Hakk’ın ken- di nefsine senâ ettiği şeyle abdin lisânen hamdidir. 2. Hamd-i
199 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.