Öncelikle arkadaşlar bu incelemeyi bir pedagog bir öğretmen veya bir eğitimci edasıyla yazmadığımı belirtmek isterim. Kaleme alırken bir sosyolog ve 20 yıl bu eğitim sisteminin içinde olan bir fert olarak kaleme aldım. Elimden geldiğince bilimselliğe girmemeye sadece kendi alanımın noktalarına değinmeye çalışacağım. Önce kitap hakkında sonrada
“Eski ve kapanmış bir çocuk kaçırma dosyası yeniden açılmış ve önüme gelmişti” diye devam ediyor hâkim bey. “O davadan yaklaşık dokuz yıl önce, İzmir’de ticaretle uğraşan, otuzlu yaşlarında Serdar Yolaçan’la eşi yirmi dokuz yaşındaki Sibel Yolaçan’m iki çocuğundan biri olan Ebru kaçırılmıştı. Kaçırılma olayı da şöyle olmuş: Bir haziran günü Sibel,
Herkese merhaba
Güneşin Esareti...bitti...notum 10
Bir kişi dahi artık çıkıp ta bana bilmem ne kitabı okudum, ne üzüldüm, ne ağladım, kendimi parçaladım, yattım, yuvarlandım, haykırdım demesin...hepsi hafif kalır bu kitabın yanında. Yazarım mesleğini, yazma işini ciddiye almış gerçekten. Herkesin okuyacağı bir kitap değil kanımca, ruhunuzu
Kaçırılan bir çocuğa dair
...
Genç kadınların ısrarı üzerine hâkim bey kibarca öksürüp
sandalyesinde biraz doğruluyor. Herkes ağzına bakarken,
“Sizleri meşgul etmekten çekiniyorum gerçekten” diyerek
yan çizme eğilimini belli edince karısının,
“Hadi ama uzatma, herkes dinlemek istiyor” demesi üzerine tane tane,
güzel bir Türkçeyle
Tabiat ayaklarımızın altından kaçıyor da hep yakalamak için onun peşindeyiz. Bunun içinde büyümek, daha iri adımlar almak, uçurumları daha çabuk inmek gerekiyor.