Vince Lombardi şöyle der: “Kazanmak alışkanlıktır. Ne yazık ki kaybetmek de öyle.”
İnsanlar yavaş yavaş inanmamayı, sevmemeyi, kronik şüpheci olmayı öğrenir. Bu gerçekleştiğinde artık ne yazık ki çok geçtir. İnsanların 'tecrübe' dediği şey budur. Kalbiyle bağlantısını kaybetmiş bir insana "tecrübeli" denir. -Sigmund Freud
Reklam
Ben de boş yere üzülüp kendimi yiyip bitiriyorum. Allah korumuş resmen o kızcağızı. Şükür ben de gördüm işin aslını. Allah kolaylık versin denk geleceği insanlara. Nezaket devrin maskesi oldu ne yazık ki. Ben artık kötülüğünü ayan beyan edenlere kızmıyorum. İyi görünüp... Neyse. Allah akıl fikir hidayet versin. Bir daha da tövbe.
Ah şu kalbimde paslı hançerin olmayaydı..
Aldığım hiç bir nefes bu kadar canımı yakmazdı.. Peygamber sabırlıdır başka bir adım.. Bir başka adım da yaşamaktır benim.. Üzülmek hakkımdı tastamam.. Bir şehrin en işlek caddeleri kadar da yalnız.. Hani hiç sevmeseydin ya.. Haram kılmış âlemlerin Rabbi beni sana deseydin ya.. Ölseydim bu kadar pişmanlık duymazdım yaşadıklarımdan.. Tiyatro güzeldi.. Ruhu paramparça edilmiş bir adam.. Zavallı bir adam.. Bu halde takdim edenlerin ve sunanların eseriydim.. Herşeyi tarumar edilmiş günahkâr ve çokça cezalandırılmış bir ibretlik insan.. Düşünüyorum da kötü bir halde takdim edilmeme rağmen sevmiştin beni.. Hayatımda ilk defa umutlanmıştım yaşamak için.. İlk defa hayat bulmuştum nefesinde.. O kadar güzel seviyordun ki beni.. Dirhem dirhem eriyordu kalbim kar tanesi misali avuçlarında.. Sonra hakkında kötü şeyler duymaya başladın.. Hepsini narsist şeytanlar yapıyordu bütün bunların.. Derken korktun ve uzaklaştın.. Yazık ki kaçtın sadece.. Hiç dinlemedin.. Bir veda bir vefa borcun var bana.. Bir helallik.. Bir dua bir dilek borcun var bana sevgili.. Ne kendinden ne de Allah'ın adaletinden kaçamazsın..
Keşke bir yerlerde sinsice kötülükler yapan kötü insanlar olsaydı, o zaman onları diğerlerinden ayırıp yok edebilirdik. Ne yazık ki iyi ile kötüyü ayıran çizgi her insanın kalbinin içindedir. - Aleksandr Soljenitsin
Taciz edilen,şiddet gören,sokakta kalan çocukların günü kutlu olsun. Meclisi bu tür durumlarda açıldı ama ne yazık ki farklı şeylerde kullanılıyor. Her zaman Adaletli bir dünya dilerim.
Reklam
Şimdi gittin diye seni suçluyorlar, Ee gitmemek için verdiğim mücadeleyi hatırlamıyorsun. Ağlayışlarımı, yalvarışlarımı, çırpınışlarımı, haykırışlarımı hatırlamıyorsun… Duymadın beni ? İnsan hiç durduk yere evini terkeder mi ? Arkadaşlar bakın sevdiğimiz insanlara karşı, zor olmamak için kendimizi o kadar basitleştiriyoruz ki Değer verme gereğinde bile bulunmuyorlar, Ne yazık ki bu Dünyada sevgide iyilik kadar suistimal ediliyor.
Kendini yeniden sevmek veya sevmeyi öğrenmek- Alice in the Cities 1974- Şans ver!
Bugün uzun zamandır yapmadığım "şans ver" başlıklı yazılarıma bir yenisini daha ekleyeceğim. 1974 Yapımı siyah beyaz ve Alman sineması eseri olan Alice in the Cities (Alice in den Städten) filmini izledim ve film beni gerçekten çok etkiledi. Filmin içeriğini çok kaba hatlar ile anlatacağım ve daha sonra neden etkilendiğimi aktarmaya
beklenti.
Birisinden bisey beklemek sizi üzer.Cünkü insan insandan beklenti içine girer ve ne yazık ki insanlar çok merhametsiz ve vicdansızlar..
Bazen insanlar çok şey kurgular kafasında,bu kurgular insana hayati tehlikeye yönlendirir ve karşı kişinin öyle olmayıp hakkında öyle düşüncelerin olması kötü etkiler ama herkes herşeye Kendi kendi tarafından bakar ne yazık ki..
Reklam
Kıymetli İsmet Özel’in bugün bir konuşmasına denk geldim. O kadar yaşlanmış ki içimde kırgınlık oldu bu durum. Kendisini görmeden. İmzasını alamadan. Sohbetine dahil olamadan. O genç coşkulu sesinin, yaşlılık hastalığına yenik düştüğünü gördüm ve üzüldüm. Edebiyat hazinelerimizin varlığını yaşarken anlayamıyoruz ne yazık ki. Her gün kendisinden dinlediğim şiirleri ezberledim artık ve her gün yeniden dinliyormuş gibi hep farklı anlamlar çıkartıyorum. Bir insan bu cümleleri nasıl kurabilir diyorum, bir zihinden böylesine kelimeler nasıl dökülebilir. Yalnızken, mutluyken, kafam karışıkken şiirleriyle hep ayakta kaldım. Bu dünyada şuan Özel ve değerli bir şairle birlikte nefes alıyoruz. Ömrü uzun olsun…
"Alnı açık" olabilmek ne büyük gurur ne büyük rahatlık ne kutlu bir konum.... Herhalde bir insanın erişebileceği en üst düzey budur: Benim alnım açık yüzüm ak, diyebilmek. Cambridge Üniversitesi Ramazan bayramını kutlamak için müslüman olan profesör "rektör yardımcısı"yla bir video yayınlamıştı. Ve malum post çokça beğeni ve "Eid Mubarak" teması altında güzel yorumlar aldı. Bugün ise Yahudilerin Passover(Fısıh, Hamursuz) bayramıydı ve yine Cambridge, üniversitenin "yahudi papazı"yla bir video yayınladı kutlamak için. Çok az beğeni aldığı gibi alttaki yorumlar "Özgür Filistin. Katilsiniz. Katliamı durdur. İğrenç bayramınız bizi ilgilendirmiyor. Soykırımcılar." vb. yorumlarla doldu ve Cambridge Üniversitesi admini 1 saat içinde yorumları kapamak zorunda kaldı. Bir kez daha fark ettim ki "alnı açık yüzü ak" olabilmek gerçekten çok büyük bir nimet. Ve bin kere mazlum olmak bir kere zalim olmaktan yeğdir. Bugün Müslümanlar Elhamdülillah göğsünü gere gere "ben Müslümanım" diyebiliyor. Peki bir yahudi? Bayramını bile dünyaya açık bir platformda linçlenmeden kutlayamıyor. Yazık.. Daha bir asır bile geçmeden mağdur olarak anılan bir toplumdan zalim olarak anılan bir topluma dönüşmeyi ve tarihe utanç dolu cümlelerle yazılmayı başardılar.
"Diyecekler ki arkamdan Ben öldükten sonra O, yalnız şiir yazardı Ve yağmurlu gecelerde Elleri cebinde gezerdi Yazık diyecek Hatıra defterimi okuyan Ne talihsiz adammış İmanı gevremiş parasızlıktan."
Resim