Eğer bir insana denilse ki: "Sana bir milyon sene ömür verilecek ve dünyanın kralı olarak yaşayacaksın fakat sonunda yok olacaksın. Bunu mu istersin yoksa bu dünyada kısa ve meşakkatli ama ölümden sonra da ebedi ve saadetli bir hayatı mı arzularsın?" Eğer nefsani duygularından kurtulup vehimlerine yenilmese, "Hayır, krallık da olsa, bin yıl da olsa, sonunda yokluğa giden bir yaşayışı istemem. Adi ve meşakkatli, ama sonu saadetli hayata razıyım," diyecektir. Çünkü insanın manevi duyguları ölümsüzlüğü istiyor. Sınırsız arzu ve düşünceleri, ne kadar uzun olursa olsun, bu fani dünyaya sığmıyor. Hatta doğru düşünceli bir insan, yok olmaktansa, Cehennemde yaşamaya bile razı olur. Zira, yaşamak var olmaktır. Var olmanın en kötüsü bile yok olmaktan, varlığını yitirmekten daha iyidir. Bu bakımdan, Cehennem'in yaratılmış olması bile Rabbimizin rahmetindendir. Çünkü bütün suçlular, idam cezası yerine ömür boyu hapsi tercih ederler
el-cevap: “bu film bir kere çekilecek!”
dönüş yok bir daha. “Allah’ım ne olur! yalvarırım bir kez daha beni dünyaya gönder, senin önüne koyduğum ne varsa teker teker dişlerimle yutacağım sindirip atacağım! yemin ediyorum! ne olur bir daha gönder!”
Reklam
Hiç aklıma yatmadı ya neyse...
Atlantis denilen yer Batı Libya'ydı. Bu medeniyeti yok eden sellerin nedeni, meşhur Mezopotamya ve Ogygia Selleri'ne benzer bir şekilde aşırı yağışlar olabileceği gibi, 12. ve 13. yüzyıllarda Hollanda'nın büyük bir kısmını koparan ve Zuider Zee'yi şekillendirdiği söylenen, hatta bütün sahil kısmını sular altında bırakan güçlü kuzeybatı rüzgarlarının neden olduğu son derece büyük gelgitler de olabilir.
Say yayınlarıKitabı okuyor
Şimdi acının ne olduğunu gerçekten biliyordum ayağını bir cam parçasıyla kesmek ve eczanede dikiş atırmak değildi bu. Acı, insanın birlikte ölmesi gereken şeydi. Kollarında, başta en ufak güç bırakmayan, yastıkta kafanı bir yandan Öbür yama çevirme cesaretini bile yok eden şeydi.
Sayfa 186 - CanKitabı okuyor
İbrahim Paşa'nın Ferhat Paşa'ya karşı kalbi temiz değildi. Hiç kuşku yok ki o, hileci ve içten pazarlıklı bir adamdı. Kendisini saf ve bir şeyden haberi yokmuş gibi gösterir, görenler de 'ne kadar bön ve aptal adamdır derlerdi. Kimi kez o kadar anlayışlı ve cin fikir- li bir adam görünürdü ki, onu görenler 'yoksa bizim bildiğimiz İbrahim Paşa bu değil midir? derlerdi.(...)
Heveeeeeeeeees! Heves Ali! Yaşlanınca ne çok içinden konuşuyor insan. Nasıl da boğum boğum insanın içi de, dinleyeni yok. Alıp karşısına konuşanı yok. Sarılanı, ağlayanı, güleni yok. İnsanın sözünü tamamlayanı yok. Haline yananı yok. Şu karşıki dağda lambalar yanar sönermiş, içimdeki közü söndüren yok! Dilimin üzerinde bir kelime geziyor elli yıldır, alıp silen yok!
Sayfa 129 - Everest Yay.Kitabı okudu
Reklam
Clay uzanıp, onu bileğinden yakalayarak kendine doğru çekti. "Yapma!" "Üzerimi değiştirmeyeyim mi?" Clay başını salladı. "Benim gömleğimi giy." "İçimde sütyen bile yok," diye cevap verdi Julia, bu fikrin ne kadar saçma olduğunu açıklamaya çalışarak. "Biliyorum," dedi Clay sırıtarak. "Demek benim 'özgür' halimi beğeniyorsun öyle mi?" "Çok güzel göğüslerin var ve ben, benden sadece iki adım ötede, üstelik yalnızca bir saat önce benim üzerimde olan bir şeyle örtülü oluşunu bilerek kıv- ranmak istiyorum," dedi parmaklarını gömleğin üze- rinde gezdirip, dışarı fırlamış göğüslerine dokunma- dan. Ve Julia'nın tüyleri diken diken oldu. "Peki, alt tarafım ne olacak? Belimden altım çıplak vaziyette mi dolaşmamı istiyorsun?" "Benim isteğim, senin o eteği tekrar üzerine geçirmen. Ama iç çamaşırı giymeden; sadece topuklu ayak- kabıların, eteğin ve benim gömleğim," dedi yumuşak bir ses tonuyla. Vereceği cevabı beklerken her zaman- kinden daha karanlık bakan gözlerini Julia'ya dikti.
Sayfa 104
Artık ciddi olarak beni hafızandan silip atacağın korkusu da yok içimde. Bunu yapacağını sanmıyorum. Çünkü köle olmanın ne manaya geldiğini anlıyorsun.
Haberin var mı, bir zamanlar şehvetle kavradığın belim artık iki büklüm. Ayrıldığımızdan, uzak düştüğümüzümüzden hala haberi yok ellerimizin. Vaktiyle küçük bir dokunuşla titreyen ellerim şimdi buruş buruş. Dövmeler, ölüm lekeleri, yılların yara beresi; şimdi ne diyeceğiz ellerimize?
Sayfa 127 - Everest Yay.Kitabı okudu
“Ben neden yaşamalıyım, yani benim yapmacık ve yok olmakta olan hayatımdan gerçek ve yok olmayan ne çıkacaktır, benim sonu olan varlığım bu sonsuz dünyada nasıl bir anlama sahiptir?” Bu soruyu yanıtlamak için hayatı inceliyordum.
Reklam
Bir başkasının onu nasıl sevebildiğini, sevmeye nasıl hakkı olduğunu bazen anlamıyorum, çünkü onu yalnızca ben o kadar yürekten ve o kadar fazla seviyorum ki, ondan başka ne bir şey tanıyor, ne bir şey biliyorum; ondan başka da bir şeyim yok zaten!
Sayfa 77 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları - 2023Kitabı okudu
"Biriktirmenin ne anlamı var? Deli gibi didinip durmanın faydası yok. Ölüm var, ölüm!"
Ne oluyor okuldan getirdiğin bu resim? Bir yol eve çıkıyor, evin kapısı ve pencereleri açık, gökyüzü masmavi ve güneş bütün ihtişamıyla parlıyor!…Senin manzaranda niye hava kirliliği ya da bulut yok? Nerede kafamıza Asya virüsleri sıçan göçmen kuşlar?
Sayfa 10
Ölüm varken ben yokum. Ben varken ölüm yok. O halde üzülecek ne var?
İnsanların birbirini ilk tanıma anındaki mesafeyi yok eden şey neydi; konuşmak mı, bir arada zaman geçirmek mi, birbirini daha iyi tanımak mı? Siz’den sen’e geçiş gibi, ne zaman ve neden öyle olduğu anlaşılamayan bir şeydi bu.
Resim