Bana bunca duyguyu yaşatacağını bilsem yine de alıp okur muydum? Okurdum..
Kitaplara olan sevgimi tetikleyen ve ilk okuduğum kitap Şeker portakalı oldu. Her sayfasında ağladığım günleri hatırlıyorum, ne çok canım yanmıştı Zezeyi anlarken. Onun hissettikleri, tam göğüsümün orta yerinde yanan bir ateş gibi yaktı canımı. Kitabi her elime aldığımda, kapağını açıp bir alıntıya rastladığımda hala aynı duyguları yaşarım, hala gözlerim dolar.
Sevdiğin bir insanı kaybetmenin acısını ilk bu kitabı okurken en derinden hissettim. Bu hayatta en sevdiğim, bana en yakın olan insanı bende kaybetmiştim.. babamı. Gözlerimin önünde olurken aslında yoktu ve ilk o zaman hissetmiştim o acıyı ben.
Zeze de babasını kaybetmişti... Herkes tarafından dövülen, dışlanan, sırf onlardan farklı diye onu kendilerine benzetmeye çalışan toplumun arasında onu olduğu gibi seven bir tek o vardı. Kendi öz babasının Zezeyi dövdüğü bölümde kendi canım yanmış gibi hissetmiştim. O yaraları sadece sevgi iyileştirebilir. Kabuk bağlardı ama kapanmazdı, izi kalırdı sevgi olmazsa. Ne çok canım yanmıştı Portuga öldüğünde. Zezenin çaresizliği, hüznü hiçbir kelimeyle anlatılmazdı ama hissedilirdi. Ben hissettim... canım çok yandı ama hissettim..
Bir çocuğun beş yaşında bunca yaşadığı acıyı bir ömre sığdıramaya insanlar var. Bir çocuğun küçük omuzlarındakı yükü koca bedeniyle kaldıramayan insanlar var. Kitabi okuduğumdan beri çocukların herşeyin farkında olduklarını ve küçücük kalplerine ne kadar acı sığdırabileceklerini bir kez daha anladım
Keşke hafızam silinse de tekrar okusam diyorum ama tek bir cümlesi bile çıkmıyor aklımdan.