Biri bin kere olmakla yeni kalıyor da, öbürü, bir kere olmakla eskiyiveriyor. İşte hayatınla hayatımız arasındaki fark! Hiç seninki, en küçük çaptan en büyüğüne kadar, bütün söylenmişlere, söylenenlere ve söyleneceklere rağmen anlatılmış olabilir mi? İzin ver; onu bir kere de ben anlatayım! İzin ver; herkesin, boyuna göre açıldığı bu ufuksuz denizde, sana yaklaşabilmek değil, fakat kıyılardan, gerilerden yâni kendimden uzaklaşabilmek mânasına bir kere de ben gücümü deneyeyim! Öyle ki, sahili kaybetsem, artık gerilere dönemesem ve sende boğulsam, işte o zaman aradığım hayatın eşiğine ayak basmış olurum. Niçin hayatını yazmak?.. 1400 küsur senelik bir emeğe yeni bir omuz vermek, güçlü güçsüz ve elverişli elverişsiz, pekçok insanın her fırsat doğuşunda yaptığı bir işi, bir kere daha yapmak; kısacası tekrarlamak, sadece tekrarlamak için mi? Nasıl olur? Tekrarlamak... Tekrarlamak, bir şeyi tam mâluma ircâ ettikten, çepçevre sardıktan ve kavradıktan, yâni posalaştırdıktan ve cevhersizleştirdikten sonra ele almak demekse, sen hiçbir surette tekrarlanamazsın.
Ben bir şairim... San'ata, yalnız Allahı aramak, onun mahrem ülkesi meçhûller âleminin karanlıkları içinde rüyalardan daha zengin fener alayları tertiplemek ve eşyanın takındığı duvakları birer birer kaldırmak gâyesini biçtiğim gün, sanki boynumda "mutlak hakikat"ten bir kement sezer gibi oldum. Bu kement beni çekti ve senin önünde durdurdu: Kapı burasıdır; başka her kapı kapalı! Vaktâ ki, böyle oldu, sen benim her şeyim oldun. Ey, bütün mucizeleri içinde en hayran olduğum mucizesi diye, ömründe bir defa bile kahkahayla gülmemiş olmasını gösterebileceğim mahzun Peygamber! Ey, Allahın, Kur'ânda hâs ismiyle ve nida edâtiyle bir kerecik bile hitap etmediği hayâ ve edep kaynağı! Ey, Allah kelâmına mecra bir çift kudsî dudağın sahibi! Dedim ki, ben bir sanatkârım... Ve ne tarih yazmak, ne arz tabakalarını mikroskopda incelemek, ne de dört taş duvar arasında istif edilmiş ve son yaldızcısı toz toprak olmuş kitaplara bekçilik etmek, benim vazifem... Böyleyken, hayatını yazmayı murad edindim.
Reklam
Yorulsun biraz... Tam dinlenmek için evvelâ yorulmalı...
Aramızda, öz memleketinde turistlerden de yabancı olanlarımız var.
Hadisi şerif
Allahın gazabını çekecek işler ve sözlerle devlet reisinin hoşuna gitmeye çalışan, Allahın dininden dışarıya çıkar.
Reklam
Her şeyi o türlü kaybettim ki, Allah’ı kazandım.
Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz Güneşe göç var da kalan biz miyiz
Mantık Şiiri
Dağı tanıyan, nasıl tanımaz uçurumu? Mademki yükseliş var, iniş olmaz olur mu? Mantık | Necip Fazıl Kısakürek (1972)
Sayfa 355 - Büyük Doğu YayınlarıKitabı okudu
Boş Ufuklar Şiiri
Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti, "İyi insanlar iyi atlara binip gitti." Boş Ufuklar| Necip Fazıl Kısakürek (1978)
Sayfa 239 - Büyük Doğu YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Necip Fazıl Kısakürek Şiir
Hasretim, her tümseğin, her çatının ardında; Kelimenin üstünde, cümlelerin altında... Hasret | Necip Fazıl Kısakürek (1973)
Sayfa 238 - Büyük Doğu YayınlarıKitabı okudu
Allah'ın Resulü buyurdular: «— Ben hikmet eviyim; Ali de onun kapısı...» «*— Ben ilim bekçisiyim; Ali'de onun kapısı... İlim isteyen kapıya gelsin...»
Necip Fazıl kısakürekKitabı okuyor
Allah'ın Resulü buyurdular: «— Osman dünyada ve ötelerde dostumdur.»
Necip Fazıl kısakürekKitabı okuyor
Necip Fazıl Kısakürek Şiir
(...) "Yollar bizden bir izdir, Ne duysak sesimizdir. Ne görsek benzer bize." (...) Şehirlerin Dışından | Necip Fazıl Kısakürek (1926)
Sayfa 177 - Büyük Doğu YayınlarıKitabı okudu
Millet, dilsiz bir bülbül; Vatan, sağır bir kafes;
Resim