“O ân, dünya bu dünya işte!
Sadece bekleyen, sıkılan, daralan, boğulan dünya... Bir yanlışta bitirilmiş eski doğruların ve eskitilmiş yanlışların baştanbaşa yanlış dünyası...
Doğrunun gelmesi ve Nurun inmesi için bu dünyanın şartlarından daha uygun ne olabilir?
O, gelecek, bütün eskileri yenileyecek, mutlak yeniyi getirecek ve diyecektir:
— İşte solmayan renk, geçmiyen ân, silinmiyen yazı, yanılmayan ölçü!..”