Kitap bittikten sonra, Kafka'nın veremden ölmüş olmasını, onun için mübrem bir son olarak gördüm. Dünyayı -burada kastettigim yaşam, sistem, düzendir.- teşrih masasına yatırıp içini dışına çıkaran bir adam, nasıl verem olmasın. Tüm o cerahatı, asalağı, çürümüşlüğü, kokuşmuşluğu görüp de verem olmamak ruhsuzluktan, vicdansızliktan, vurdumduymazlıktan başka nedir ki yüksek bir ruh icin?!..
Her mekanın mahkeme, herkesin savci, yargıç, mübasir, avukat, kalem olduğu bir dünya!
Davaci toplum, davalı kendine yabancılaşmış, zayıflık, güçsüzlük ve çaresizlik içinde yazgısıni kabullemiş Josef K.
Aslında herkesin, kendisine kendisi gibi davrandıgıni anlamayan, oysa her seyi anladığını sanan Josef K.
Nereye dönse, karşısında devasa aynalar bulan ve fakat aynadakini görmemekte direnip, her seferinde aynayı tutana odaklanan Josef K.
Toplumun güçlü olan kesiminin zayif olan kesimini yok etmeyi kendine hak gördüğü bir dünyaya belkide kendisine uygulanan gücü taklit ederek tutunmaya çalısiyordu Josef K.
Aslinda yaşamadığı -ya da daha dogru bir ifadeyle aslına uygun yaşamadıği- bir yaşamı, yaşadığını sanmaktan yargılanan bu adam, sona geldiğinde bile -emin olmamakla birlikte kibirinden ve kendisine çok fazla onem addetmesinden olsa gerek- hala daha neden yargılandigıni bilmiyordu galiba!..
"Dingin bir kafayla, sindirerek okunmasi gereken, ama mutlaka okunmasi gereken bir kitaptı" diye düşünüyorum.