Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İmam Gazali'yi biliyor musunuz?""Elbette!" "Gazali Bağdat'taki eğitimini tamamladıktan sonra bir kervanla Tus şehrine dönüyor. Ama yolda kervanı haramiler soyuyor ve herkesin altınını, gümüşünü alıyorlar. Gazali 'nin de bir tek torbası var. Torba da gidiyor. Herkes kaderine raz ı olmuşken Gazali haramileri aramaya başlıyor. Aylarca aradıktan sonra haramilerin saklandığı mağarayı buluyor ve torbasını geri istiyor. Nöbetçiler bu deli çocuğu öldürmeye hazırlanırken Haramibaşı gürültüleri duyuyor ve neler olduğunu soruyor. Bir deli o ğlanın geldiğini ve torbam da torbam diye tutturduğunu söylüyorlar. Haramibaşı 'Gönderin şu çocuğu bana' diyor. Sonra ona 'Evladım, herkesin servetini aldık, ses çıkaran olmadı. Senin torbanda bunlardan daha kıymetli ne olabilir ki canını tehlikeye atıp buralara geldin?' diye soruyor. Gazali 'Benim yüküm onlardan daha değerli' diyor. 'Çünkü içinde Bağdat'taki hocamın ders notları vardı.' Haramibaşı adamlarına 'Verin şu çocuğun torbasını' diye emrediyor. 'Karnını doyurup yola çıkarın.' Sonra da Gazali'ye dönüyor. 'Ders notlarını iade ediyorum delikanlı,' diyor, 'ama âlim olmak istiyorsan bir şeyi hiç unutma.' Gazali 'Nedir o?' diye soruyor. Haramibaşı diyor ki: 'Senden çalınabilen bilgi, senin bilgin değildir.'
-Peki asıl mesaj neydi? İshak neyi sembolize ediyor olabilirdi? -Hayatlarımız boyunca neye tutunuruz? Neyimizi korumak adına birbirimizi kırarız? Neyimizin üstüne kıyafetler giydirip, maskeler takarız? Nedir ölesiye savunduğumuz, en değerlimiz?? Ve aynı zamanda O’ nunla aramızdaki en büyük engelimiz? -“Nefs”ti…İbrahim’ e rüyasında, Rabbi ile
Reklam
Zaman nedir? Bir gizdir - elle tutulamayan ve her şeye kadir olan. Dış dünyanın bir önkoşulu, mekanda var olan ve hareket eden cisimlerle kaynaşmış ve bütünleşmiş bir hareket. Ama hareket olmasaydı, zaman olur muydu? Sor bakalım! Zaman mekanın işlevi mi? Ya da tam tersi mi? Yoksa ikisi özdeş mi? Bir soralım dedik! Zaman durağan değildir - doğası bir fiile benzer ve her şeyin zamanını belirler. Neyin zamanını mı? Değişikliğin! Ne 'şimdi' 'o zamandır' ne de 'burası' 'orası'dır. Her iki olguda da hareket aradadır. Oysa biz, zamanı kapalı bir devre gibi dairesel bir hareketle ölçtüğümüz ve 'o zaman' sürekli 'şimdi'de, 'orada' da 'burada'yla yinelendiği için, rahatça, hareketin ve değişikliğin durgunluk ve durağanlık demek olduğunu söyleyebiliriz.
Sayfa 11
Bir bankaya 1.000 dolar borcunuz varsa bu sizin sorununuzdur. Bir bankaya 1milyon dolar borcunuz varsa bu bankanın sorunudur.
Sayfa 181 - Ankara OkuluKitabı okuyor
İnsanımıza kimleri model olarak sunuyoruz? Bunların Peygamber Efendimize nisbetleri nedir? İslamiyet, Peygamber Efendimizin hayatından başka bir şey değildir. Ona benzemek, o ne yaptıysa yapmak, o ne emretti ise onu yapmak ve yasaklarından uzak durmak. Bunu gerçekleştirmek için ise Peygamberimiz'in zihinlerde teşekkül etmesi ve bu görüntünün tek taklit merkezi olarak devamlı olması, tek denetleyicisi olarak kaybolmaması... Bize sürekli olarak onun göstermiyorlarsa, biz sürekli olarak onunla olalım.
Yaşamda nasıl davranılacağına ilişkin daha önemli soruların kesin bir çözüme kavuşturulması, olanaklı değildir. Çünkü insan ister istemez sayısız sonuçların farkına varmaktadır. Aklı başında insan, yaşamın daha önemli soruları karşısında, kendisi ne kişisel güdülerin ne de hareketlerinin anlık sonuçlarının yol gösteremeyeceğini bilmese de hisseder.
Reklam
Misyonda görev alanların en önemli vasıfları cesaret ve fedakârlıklarıydı. Hiçbir siyasi ya da maddi çıkar beklemeden, vatan için görev almış kişiler olarak, her şartta kendilerine verilen görevleri icraya çalıştılar.
Sayfa 194
Günah işleyen; ölen nedir, barındırandan gayrı Yaşamı ve günahı? Bedende yoktur ne biri, ne diğeri. Demek her şeyim ölecek Yetsin bunu bilmek kuşkulara, Çünkü ötesine ermez insan idrakinin menzili; Sonsuzdur zira tekmil şeylerin efendisi, Öyle midir hiddeti de? Varsın olsun, İnsan öyle değildir, ölmeye yazgılıdır.
Sayfa 414Kitabı okudu
Michel Foucault’nun ileri sürdüğü gibi, “kimlik doğuştan verilen bir şey değildir” önermesinden tek bir sonuç çıkıyor: Kimliklerimizin (yani “Ben kimim?”, “Bu dünyadaki yerim ne?”, “Dünyadaki amacım nedir?” gibi soruların yanıtlarının) tıpkı sanat yapıtları gibi yaratılmaları gerekiyor.
Bir gün Allah, peygamberleri çağırıp sormuş: 'Saadet nedir?' demiş. Her biri kendilerine göre cevap vermişler. Musa: 'Arz Mevuda gitmektir.' İsa: ‘Bir yanağına vurana ötekini uzatmaktır.' Buda: Hayatta hiçbir arzusu olmamaktır' yollu şeyler söylemiş. Sıra bizim Muhammed'e gelince: 'Saadet, hayatı olduğu gibi kabul etmektir...’ demiş. Ne doğru söz! Hayatı olduğu gibi kabul etmeli ve ona ne bir şey ilave etmeli, ne de ondan bir şey eksiltmeli... Bazı şeyler vardır, canımızı sıkar. Bu neden böyle? Böyle şeyleri dünyadan kaldırmalı!' deriz. Bazı şeyler de mevcut değildir. İçimizden, bunların olmasını ister, hatta bu uğurda çalışırız. İkisi de saçma ve faydasızdır. İnsan dediğin mahluk hiçbir şeyi değiştiremez. Bunun için, gönlünün rahat olmasını istersen, gördüğün fenalıkların bile bir hikmeti olduğunu düşün ve yeryüzünde olmayan iyilikleri oraya getirmek sevdasına kapılma... Sonra en mühimi: Kendini halinden şikayet etmeye alıştırma! Ömrünün sonuna kadar dövünsen de bu hayatın cefası tükenmez: kendine etmiş olursun.
Sayfa 179 - Amak-ı Hayal kitabından alıntı
Reklam
Enflasyonist ortamda bir kişinin veya finans kurumunun enflasyon oranı seviyesinde bir faiz oranıyla borç vermesi halinde gerçekleşen faizi veya bankaların mevduata verdikleri nominal faizi Kur'an'da haram kılınan ribāyla özdeşleştirmek "Kur'an'a haksızlık" diye nitelendirilebilir. Zira enflasyonist ortamda söz konusu olan faizi, Kur'an'da haram kılınan câhiliye ribâsında olduğu gibi, borç verilen paranın kat kat fazlasıyla net kära dönüştürülmesi ve belirlenen vadenin sonunda borcun ödenememesinden dolayı borçlunun kimi zaman köleleştirilmesi gibi bir insanlık dışı sonuçla ilişkilendirmek ilmi açıdan da akli ve vicdani açıdan da mümkün değildir. Dahası, bahse konu faiz, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalmanın giderilmesi, ve özellikle vadeli borç ilişkisinde paranın enflasyona karşı değerinin muhafaza edilmesi gibi tedbirlerin bir neticesidir. Enflasyonist ortamda reel pozitif faiz seviyesinde olmayan nominal faizlerin gerçek anlamda fazlalık niteliğinde olmaması nedeniyle ribā kapsamında değerlendirilmesi, akla ziyan olsa gerektir.
Sayfa 121 - Ankara OkuluKitabı okuyor
Çoğumuzun cevabını yanlış bildiği o soru:
Sual: Kader meselesinde duaların yeri nedir? Dualarımız kaderimizi değiştirmiş mi oluyor? Sadaka belayı defeder mi? Yani amellerimiz, isteklerimiz kaderlerimizi değiştirir mi? Cevap: Değiştirmez. Kaderimiz bellidir. Muallak olan kısmı bizim irademizi ne yönde kullanacağımıza bağlı olarak tahakkuk ediyor. Cenâb-ı Hakk bunu biliyor mu? Tabii ki biliyor. O bize göre muallak, Cenab-ı Hakk onun nasıl tahakkuk edeceğini biliyor, biz bilmiyoruz. Bizim tercihimiz hangi yönde olursa Cenâb-ı Hakk onu o şekilde yaratıyor ama bizim tercihimizin hangi yönde olacağını da biliyor. Meşhur bir misaldir: Yahudi'nin biri Hz. Ali (ra)'a gelmiş, elinde bir lokma var. Demiş ki, "Bu benim nasibim mi, değil mi?" Hz. Ali (r.a), nasibin dese adam yere atacak yemeyecek. Nasibin değil dese ağzına atıp yiyecek. Hz. Ali (r.a) ona "Yersen nasibin, yemezsen değil" diye cevap vermiş. Dilimizde bir söz var: "Yersen yoğurt, içersen ayran". Dolayısıyla muallak kısmını, Cenâb-ı Hakk tercihlerimize bırakmış ama tercihlerimizi hangi yönde kullanacağımızı biliyor. Dolayısıyla bu muallaklık bize göredir, Cenab-ı Hakk'a göre değildir. O, neyin nasıl olacağını biliyor.
Kader gayrete aşıktır ama şans faktörünü de unutmamak gerek
Hayat satranç değildir; hayat tavladır. Tavla nedir? Zekânız olacak, iyi oynayacaksınız, kapılarınızı kapatacaksınız. Ama bazen de kapılarınızı ne kadar iyi kapatsanız, mükemmel oynasanız da adam bir gelir iki tane 6-6 atar, sizi geçer gider, çünkü şans faktörü de vardır.
Sayfa 106
Mobbing Bank Diyor ki;
Atatürk'e Din Şemsiyesi Giydirerek Aldatmak Yolda İlim ve din karıştırılır. İlim, bilim demek değildir. Bilimi dünyada isteyen her insan öğrenebilir. İlim bilim demek değilse nedir? Mustafa Kemal Atatürk; ' hayatta en hakiki mürşit ilimdir diyerek ne demek istemiştir? Atatürk'ün bilim kelimesini bilmediğini kimse iddia edemez.
İdealizm yolunu seçtiğimizi varsayarsak, o zaman felsefenin ilk ilkesi için kendinde-anlığa dönmemiz gerekir. Ama bu hantal terimi düşerek Fichte'nin de yaptığı gibi 'Ben'den söz etmeyi yeğleyebiliriz. Böylece deneyimin doğuşunu bir bakıma 'kendi' yanından açıklama girişimine bağlanmış oluruz. Gerçekte Fichte genel olarak
Sayfa 53
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.