Prof.Dr. HAYRETTİN KARAMAN / 09.09.2018
Yahudinin biri mahalle mahalle dolaşıp incik boncuk satıyor, bu işe yaramaz şeyler karşılığında halkın kıymetli mallarını, çocukları kandırarak topluyormuş. Zeki bir çocuk bunun farkına varmış ve “Arkadaşlar bu adam bizi kandırıyor, evlerden aparıp getirdiğimiz kıymetli şeyleri bu aldatıcı nesneler
Bilmedim ahvâlimi gerçi ne hâl üstündedir
Şol kadar bildim nefs ile cidâl üstündedir
Fikri zikri âşıkın gerçi visâl-ı yârdir
Lîk hiç mümkün değil, fikri muhâl üstündedir
Gözleri dolmayanın âhir dolar toprağ ile
Hâce-i dünya gibi kim fikr-i mal üstündedir
Ölmez ol kim anıla adı anun iylik ile
Tâ kıyamet anılır ol kim kemâl
KADERE DAİR İKİ RİSÂLE (Abdülmelik b. Mervân'ın Hasan el-Basrî'ye Gönderdiği Mektup ve Hasan el-Basrî'nin Abdülmelik b. Mervân'a Gön-derdiği (Cevabî) Mektup). TAKDİM
Yayına hazırlayıp tercüme ettiğimiz bu Risâle, Hasan el-Basrî‟nin baĢta kader meselesi olmak üzere, temelde itikadî/kelâmî görüĢlerini içeren en önemli ve en meĢhûr ese-ridir. Bu
Yaratıcıya vâkıf olma, marifet tahsil etme, akâid kâidelerini bilme usülü iki yolla mümkün olur:
1) Kesb, nazar ve istidlâl yolu,
2) Tasfiye, riyâzet ve mücâhede yoludur.
Marifet elde etme yollarında öteden beri takip edilen bu iki usüle Fuzulî bir üçüncüsünü, yani peygamberlere tabi olma fikrini benimseyenler ve işlerini naklî bilgi üzerine kuranları ekler. Bunlar şeriat ehlidir
(Birinci yol olan) Nazar ve istidlâl yolunda esas olan usül:
a) Fikr ve delil getirmek,
b) Kitaplar ve risâleler mütalaa etmektir.
Bu yol kelâm ulemâsının ve meşşâî filozofların yoludur.
Nazar yoluna tabi olanlar eğer nebilerin milletlerinden bir milleti, şeriatlarından bir şeriatı dikkate alırlar, bir peygambere iman ederse kelâmcıdır. Bir şeriata tabi olmayarak mücerret akıllarına uyup giderler ise hükemâ-i meşşâiyyündur.
İkinci yol ise riyâzet ve mücâhede, nefis terbiyesi yapma ve bu uğurda mücadele etme yoludur. Gönlü tasfiye eden bu yol, İşrâkî hukemânın ve meşâyıh-ı süfıyyenin yoludur. Bu yolda şeriatın hükümlerine uygun davrananlara ve bir peygambere iman edenlere sufi-mutasavvıf, bir şeriata tabi olmayarak mücerret kendi riyâzet ve mücâhadelerinin semeresi olan keşf ve işrâk ile yetinenlere ise hukemâ-i İşrâkiyyün denir. Bir başka ifadeyle keşf ehli “eğer kâfirlerden iseler işrâkî, Müslümanlardan
iseler sufî adını alır”