Depremde ilk yaptığım iş Malatya da düşen binaların yer tespitini yapıp, bizim arama kurtarmacılara haber vermekti. Sabahın ilk ışıkları ile enkazlara ulaşmıştık. Enkazdan gelen sesler halen kulaklarımda. Beni en çok kahreden durum, 25-30 yaş arasında bir gencin enkaz başında hunharca molozları kaldırmaya çalışması, yüzü gözü kan içindeydi. Öyle çaresiz kalmıştı ki tırnakları ile yüzünü deşmişti artık. Ağlamaktan artık gözleri kan çanağına dönmüştü. Ne oldu diye sorduğum da 9 aylık bebeğim, 2 yaşındaki çocuğum ve eşim enkazın altında kaldılar. O an ne diyeceğini bilemiyorsun, zaman istemsiz şekilde duruyor, uzun uzun boşluğa dalıyorsun, yüreğinde tarifsiz bir sızı başlıyor tüm vücudunu sarana kadar yayılıyor, aldığın nefes bile o kadar ağır geliyor ki tarifsiz… Birçok şey gördüm ama o adamın çaresizliği, acısı, içindeki ruh hali kadar beni etkilememişti. Belki de depremin ilk dakikaları en ağır sahne ile karşılaştığım için ondan sonrakiler bu denli ağır bir duygu hali bırakmadı bende…