Affetmenin akıl ve beden sağlığı ile ilişkilerine de bakılmış. Öfke ve dargınlık hisleri arttığında kendini kaybetme, şiddete eğilim, alkol ve madde kullanma ihtimalinin de arttığı, pozitif insan ilişkisi kurma yeteneğinin zayıfladığı bulunmuş. Affetmenin öfke gibi olumsuz duyguları ve onların fizik belirtilerini azaltmasının yanında kalp-damar sağlığına da iyi geldiği tespit edilmiş.
İnsanın kendisini affetmesi, başkalarını affetmesi ve Yaratıcı tarafından affedildiğini düşünmesi ile depresyon belirtileri ve intihar düşünceleri arasında negatif bir ilişki olduğu görülmüş. Affetme eğilimi yüksek olanların hayat memnuniyetlerinin ve mutluluk düzeylerinin daha yüksek olduğu gösterilmiş. Affetmenin insanın hayatta karşılaştığı zorlukların üstesinden gelmede müspet katkı yapan bir baş etme etkinliği olduğu kanaatine varılmış
Geleneksel dünyada hazza dayalı bir mutluluk anlayışı çok garip karşılanıyor, insana uygun olmadığı kabul ediliyordu. İnsana uyan, idealleştirilen ve uğruna mücadele edilen şey, anlık zevkle değil, ancak erdemle bağlantılı olabilirdi.
Hayat ve mutluluk bahsini açtığınızda “çok eğlendim", "çok zevk aldım" gibi kısa süreli duygulanımlarınızdan ziyade halinizden memnuniyetinizi dile getirirdiniz. Çoğu zaman bu memnuniyet,ciddi bir basireti, sağduyuyu da temsil ederdi. Hayatın,kendisine verilen ömrün ne demek olduğunu anlamış; onun kıymetini bilen, şükür makamındaki geleneksel insanlar, başlarına gelen zorlukların, acı ve hüzün dolu olayların mutluluklarına mâni olmadığını idrak edecek ferasete sahiptiler.
Kadim kültürlerde kader mükemmel olana, gözyaşı gülmeye, hüzün neşeye, ölümü düşünmek hayat stratejilerine kafa yormaya yeğ tutulurdu. İnsanlar, hayatın salt pozitife ya da salt negatife indirgenemeyecek kadar zengin olduğunu bilirlerdi. Pozitifte ne kadar ısrar ederlerse o kadar negatife batacaklarına müdriktiler. Ahlaki bir gerilim olmaksızın, ahlakla muameleye girmeden edinilen malumata bilgi demezlerdi. Erdemsiz mutluluk olmayacağının, mutluluğun emek vermeye değecek, uğruna ölecek değerlerde aranması gerektiğinin farkındaydllar.113
Bugünlerde ise bize “kendini bil” diyen Yunan bilgeler değil;
Uzakdoğu’dan gelen 0.125 mikronluk küçük, ölümcül ve hızlı bir
virüs...
3
Dünyanın (bilinen) en uzun canlısı,
koronavirüs günlerinde, Avustralya
Ningaloo Kanyonları’nda görüntülendi.
Schmidt Okyanus Enstitüsü ekibinin
630 metrede keşfettiği dev sifonofor, 46
metre uzunluğunda
Salgın sebebiyle sosyal mesafe kuralıyla
tanışan dünyaya, İzlanda’nın sıradışı bir önerisi
var: “İnsanlara sarılamıyorsanız, günde beş
dakika ağaca sarılın!” İzlandalı orman bekçileri,
ağaçların, yalnızlık ve izolasyonun yarattığı
negatif duygularla başa çıkmamıza yardımcı
olabileceği görüşünde. Doğu İzlanda’nın
ormancılıktan sorumlu yetkilisi Þór Þorfinnsson,
“Bir ağacı kucakladığınızda, onu önce ayak
ucunuzda, sonra bacaklarınızda, ardından
göğsünüzde ve başınızda hissedersiniz. Bu,
harika bir rahatlama yaratır ve sizi yeni bir
güne ve zorluklara hazırlar” diyor. Doğada vakit
geçirmenin ruhsal ve fiziksel sağlığa olumlu
etkileri araştırmalarca da not ediliyor.