İçkinizden bir yudum alın, müzik dinleyin ve ikinci yayın hücrelerinden oluşan anatomik bir yapıya sahip olduğunuz için şükredin
Bir çarpışmaya hazırlanırken plan yapmanın çok önemli olduğunu, ancak yapılan planların hiçbir işe yaramadığını öğrendim
Reklam
Farklı türlerin hücre ve genetik malzemesinin birleşmesi ve genlerin de sürekli olarak çoğalıp amaç değiştirmesiyle yaşamın tarihi düz bir kanaldan çok, örgülü ve kıvrımlı bir nehir gibi akar.
Kim olduğu­muz, büyük ölçüde kimyasal bir iplikçiğin üzerindeki molekülle­rin sıralamasına bağlıdır. DNA'yı bilgi içeren bir molekül olarak düşünürsek sanki her hücremizde milyonlarca süper-bilgisayar ta­şır gibiyizdir.
Eski genlerin değişikliğe uğraması, yeni kullanımlara açılması ya da devreye alınması evrimsel değişimlere yakıt sağlar. Vücut­ta yeni organlar yapmak için genetik tariflerin sıfırdan yazılması gerekmez. Mevcut genler ve ağlar raflardan toplanıp şaşırtıcı ye­nilikte yapılar oluşturmak üzere değişikliğe uğratılabilir. Yeninin yapımında eskiyi kullanma yaklaşımı, yaşam tarihinin bütün dü­zeylerine uzanır. Yeni genlerin icadına kadar.
Gel de bunu, binbir emekle bulunan fosile bile inanmayan insana anlat.
Fosiller ve jeolojik kayıtlar geçmiş hakkında kanıtlar elde edebileceğimiz güçlü bilgi kaynaklarıdır; dünyadaki yaşamın tarihi boyunca var olan gerçek ortamlar ve geçiş yapıları hakkında başka hiçbir şey bize bu kadar bilgi sunamaz.
Sayfa 168Kitabı okudu
Reklam
Tüm canlıların uzuvları ister kanat, ister yüzgeç, ister el şeklinde olsun, ortak bir tasarıma sahiptir. Kolda humerus veya bacakta femur adı verilen bir kemik, eklemlerle iki kemiğe bağlanır ve söz konusu iki kemik de bir dizi ufak kemikten oluşan bir kemik kümesi aracılığıyla el veya ayak parmaklarına bağlanır. Tüm yapının temelinde bu düzen yatar.
Haeckel
"Ontogeni [gelişim süreci], filogeniyi [evrimsel tarihi] tekrarlar."
Yaşamın tarihindeki büyük değişim­ler, birçok icadın eşzamanlı olarak belirmesini beklemek zorunda kalmamıştır. Bu değişimler eski yapıların yeni kullanımlara uygun hale getirilmesiyle kendilerini göstermişlerdir. Yenilikler, zamanın derinlerine uzanan öncüllere sahiptir. Hiçbir şey, başladığını zan­nettiğiniz zamanda başlamaz. Bu bir "evrim yoluyla devrim" hikayesidir.
Canlılığın okyanuslarda başladıktan sonra karalara geçecek biçimde evrimleştiğini biliyoruz. Omurgalılar da sularda evrimleşti; ancak 400-350 milyon yıl önce karalarda da omurgalılar görülmeye başlandı; elimizde tüm fosiller var. Suda yaşadığı bilinen ama hafif düzeyde karasal özellikleri olan türler biliniyordu. Karada yaşadığı bilinen ama hafif
Sayfa 52 - 7 Renk Basım Yayım pdf
Reklam
Carl SAGAN bir zamanlar, yıldızlara bakmanın geçmişe bakmaya benzediğini söylemişti. Yıldızların ışığı, dünyamız oluşmadan çok önce çıktıkları bir yolculuktan sonra gözümüze ulaşır.
Balıktan insana uzanan şema öyle sağlamdır ki, artık bunun için kanıt sıralamamız gerekmez; bunu yapmak, yerçekimi kuramını test etmek için bir topu elli kez yere bırakmaya benzer. Bu ilişkilerin aksini gösterecek güçlü bir kanıt bulmamız ihtimali, topu elli birinci kez yere bıraktığımızda havaya yükseldiğini görme ihtimaliyle aynı olurdu.
İnsanlığımızın ve çektiğimiz birçok sıkıntının temellerini, geze­genimizde gelmiş geçmiş belki de en iddiasız canlıların içinde yerleşmiş bulmak kadar güzel ve derin, başka çok az şey olsa gerek.
Fıtık deyince aklıma Adnan Oktar geliyor ıyykk :D
Fıtığa yatkınlığımız, en azından kasığa yakın fıtığa yatkınlığı­mız, bir balık vücudunu alıp onu yavaş yavaş bir memeli vücu­duna dönüştürmenin sonucudur. Balıkların cinsiyet bezleri, göğüslerine doğru ve kalplerinin yakınına kadar uzanır. Memelilerde durum böyle değildir ve sorunda bu noktada ortaya çıkar. Gerçi yumurtalıklarımızın göğsümüzün içinde ve kalbimizin yakınında olmaması çok iyi bir şeydir (gerçi öyle olsaydı Bağlılık Yemini etmek farklı bir deneyim olabilirdi). Eğer cinsiyet bezlerimiz göğüs boşluğu­muzda olsaydı, çocuk sahibi olamazdık.
En uzun hıçkırık 68 yıl sürmüş iğrençç :(
Hıçkırığa yatkınlığımız, geçmişimizin başka bir sonucudur. Burada iki noktanın üzerinde duralım. Birincisi, hıçkırığı başlatan sinirlerde spazma yol açan etkenin ne olduğu, İkincisi de, bu özel "hık” sesini, yani ani soluk alma hareketi ve epiglottisin kapanmasını kontrol eden şeyin ne olduğudur. Sinir spazmı balık geçmişimizin; hıçkırık da, iribaş gibi hayvanlarla ortak geçmişimizin bir sonucudur.
Resim