Renkli görebilen öteki primatlar üzerindeki çalışmalardan, bizdeki renkli görme biçiminin, bundan yaklaşık 55 milyon yıl önce ortaya çıktığını hesaplayabiliyoruz. Bu dönemde tarih öncesi ormanların bileşimlerinde değişiklikler meydana geldiğine kanıt oluşturacak fosillere sahibiz. Bu dönemin öncesinde, ormanlarda incir ve hurma ağaçları çok boldu; ama bu meyve­ler lezzetli olsa da, hep aynı renkteydi. Daha sonraki ormanlar­ da bulunan bitki çeşitliliği daha fazla ve bitkiler de muhtemelen farklı renklerdeydi. Renkli görmeye geçişin, tek renkli bir ormandan, çok daha zengin renklerde yiyeceklerin bulunduğu bir ormana geçişle bağlantılı olduğu, bu durumda akla aykırı bir iddia sayılmaz.
Bu minik solucanlarla ortak bir noktamız daha var: solun­gaç yayları. Bu yaylardan bol miktarda içeren Amphioxusta, her bir yayla ilişkili olan bir de küçük kıkırdak çubuğu vardır. Çenemizi, kulak kemikçiklerimizi ve gırtlağımızın parçalarını oluşturan kıkırdaklar gibi, bu çubuklar da solungaç yarıklarını destekler. Kafamızın özü solucanlara, yani kafası bile olmayan organizmalara kadar uzanır. Peki, ama Amphioxus bu solungaç yaylanyla ne yapar? İçlerinden su pompalayarak küçük yiye­cek parçalarını süzer. İşte kendi kafamızın temel yapısı da, böylesine mütevazı bir başlangıcın ürünüdür. Tıpkı dişlerin, genlerin ve üyelerin yüzyıllar içerisinde değişikliğe uğraması, işlevlerinin farklı amaçlara göre uyarlanması gibi, başımızın temel yapısı da değişikliğe uğramış ve uyarlamalardan geçmiştir.
Reklam
Spor neden mi gereklidir;
İnsanlarda, listenin başında yer alan ölüm nedenleri hangi­leridir? Liste başı on nedenden dört tanesi -kalp hastalıkları, şeker, obezite ve inme- bir tür genetik, muhtemelen de geçmişten kaynaklı temele sahiptir. Sorunun büyük bölümü, vücudu­muzun aktif bir hayvana uygun biçimde inşa edilmiş olmasına rağmen, bizim patates gibi hareketsiz bir hayat sürmemizden kaynaklanır.
Bizim primat geçmişimizdeki önemli olaylardan birini, mesela renkli görmenin ortaya çıkışını ele alalım. İnsanların ve en yakın kuyruksuz maymun akrabaları olan yani Eski Dünya maymunlarının, üç farklı türde ışık reseptörüne dayanan çok hassas bir renkli görme kabiliyetine sahip olduklarını hatırlayalım. Bu reseptörlerin her biri farklı tipte ışığa ayarlıdır. Diğer memelile­rin çoğunda ise sadece iki tip reseptör bulunduğu için bizim kadar çok sayıda rengi ayırt edemezler.
İnsanlığımızın ve çektiğimiz birçok sıkıntının temellerini, geze­genimizde gelmiş geçmiş belki de en iddiasız canlıların içinde yerleşmiş bulmak kadar güzel ve derin, başka çok az şey olsa gerek.
Bir milyar yıl önce, mikroplar, bir­birini yemeyi öğrenmişti. O halde, vücut geliştirmek için makul bir neden vardı ve bunun için gereken araçlar da zaten hazırdı. Ancak önemli bir şey eksikti. Bu şey, yeryüzünde vücutların ihtiyacını karşılamaya yetecek kadar oksijendi. Yeryüzünde oksijen artınca, her yerde vücutlar ortaya çıktı. Artık yaşam, bir daha eskisi gibi olmayacaktı.
Reklam
565 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.