Bu minik solucanlarla ortak bir noktamız daha var: solun­gaç yayları. Bu yaylardan bol miktarda içeren Amphioxusta, her bir yayla ilişkili olan bir de küçük kıkırdak çubuğu vardır. Çenemizi, kulak kemikçiklerimizi ve gırtlağımızın parçalarını oluşturan kıkırdaklar gibi, bu çubuklar da solungaç yarıklarını destekler. Kafamızın özü solucanlara, yani kafası bile olmayan organizmalara kadar uzanır. Peki, ama Amphioxus bu solungaç yaylanyla ne yapar? İçlerinden su pompalayarak küçük yiye­cek parçalarını süzer. İşte kendi kafamızın temel yapısı da, böylesine mütevazı bir başlangıcın ürünüdür. Tıpkı dişlerin, genlerin ve üyelerin yüzyıllar içerisinde değişikliğe uğraması, işlevlerinin farklı amaçlara göre uyarlanması gibi, başımızın temel yapısı da değişikliğe uğramış ve uyarlamalardan geçmiştir.
Spor neden mi gereklidir;
İnsanlarda, listenin başında yer alan ölüm nedenleri hangi­leridir? Liste başı on nedenden dört tanesi -kalp hastalıkları, şeker, obezite ve inme- bir tür genetik, muhtemelen de geçmişten kaynaklı temele sahiptir. Sorunun büyük bölümü, vücudu­muzun aktif bir hayvana uygun biçimde inşa edilmiş olmasına rağmen, bizim patates gibi hareketsiz bir hayat sürmemizden kaynaklanır.
Reklam
Bizim primat geçmişimizdeki önemli olaylardan birini, mesela renkli görmenin ortaya çıkışını ele alalım. İnsanların ve en yakın kuyruksuz maymun akrabaları olan yani Eski Dünya maymunlarının, üç farklı türde ışık reseptörüne dayanan çok hassas bir renkli görme kabiliyetine sahip olduklarını hatırlayalım. Bu reseptörlerin her biri farklı tipte ışığa ayarlıdır. Diğer memelile­rin çoğunda ise sadece iki tip reseptör bulunduğu için bizim kadar çok sayıda rengi ayırt edemezler.
Bir milyar yıl önce, mikroplar, bir­birini yemeyi öğrenmişti. O halde, vücut geliştirmek için makul bir neden vardı ve bunun için gereken araçlar da zaten hazırdı. Ancak önemli bir şey eksikti. Bu şey, yeryüzünde vücutların ihtiyacını karşılamaya yetecek kadar oksijendi. Yeryüzünde oksijen artınca, her yerde vücutlar ortaya çıktı. Artık yaşam, bir daha eskisi gibi olmayacaktı.
Tiktaalik
Ne var ki, bulduğumuz bu yeni yaratık, balıklarla karada yaşayan hayvanlar arasındaki ayrımı ortadan kaldırmıştı. Balıklarda olduğu gibi, sırtında pullar ve perdeli yüzgeçleri; ama karada yaşayan ilk canlılar gibi, yassı bir kafası ve boynu vardı. Ayrıca yüzgecin içine bakınca, üst kola, önkola ve hatta bileğe karşılık gelen kemikler görülüyordu. Eklemleri de vardı; bu, omuz, dirsek ve bilek eklemleri olan bir balıktı. Bu yapıların hepsi perdeli bir yüzgeç içerisindeydi.
Sayfa 34 - NTV YayınlarıKitabı okudu
İçince kafanız dönüyorsa sebebi kulağınız :D
Fazla içki içtiğimizde kan dolaşımımıza bolca etanol karışır. Kulak kanallarımızın içindeki sıvıda zaten çok az etanol vardır- Alkol almayı sürdürdükçe, kanımızdaki alkol iç kulağımızdaki sıvıya da geçmeye başlar. Alkol bu sıvıdan daha hafif olduğa için, bu sıvıya karışması, bir bardak zeytinyağına alkol boşaltmasına benzer bir sonuç verir. Tıpkı alkol katıldığında zeytinya­ ğının bardakta dolanıp durması gibi, kulağımızın içindeki sıvı da öyle dolanıp durur. Bu konveksiyon, içkiye düşkün olanları­mızda ciddi hasarlara yol açar. Tüysü hücrelerimiz uyarılır ve beynimiz hareket ettiğimizi sanır. Ancak hareket etmemekteyizdir; ya tökezleyip bir köşeye yığılıp kalmış, ya da bir bar taburesinde uyuklar haldeyizdir. Beynimiz oyuna gelip aldanmıştır. Sorun, gözlerimizi de etkiler. Dönüp durduğumuzu sanan beynimiz bu bilgiyi göz kaslarına iletir. Gözümüz seğirme hare­ketleriyle birlikte tek tarafa (genellikle sağa) kaymaya başlar. Zilzurna sarhoş birinin gözlerinde, nistagmus adı verilen bu tipik seğirmeyi görürsünüz. Bu durumu polisler de gayet iyi bilir ve otomobillerini çılgınca sürdükleri için durdurdukları kişilerde, genellikle nistagmus olup olmadığına bakarlar.
Reklam
470 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.