Kadın genellikle tüm kötülüğün kaynağı olarak görülür, tıpkı İncil‘deki günah kavramında ya da Homeros’un İlyada eserinde gözlemleyebileceğimiz gibi. Helen hikayesi, tek bir kadının ülkeleri nasıl talihsizliğe sürükleyebileceğini anlatmaktadır. Tüm çağların efsanelerinde ve peri masallarında kadınların ahlaki aşağılığını, kötü kalpliliğini, yanlışlığını, hainliğini ve kararsızlığını anlatan izler bulabiliriz. “Kadınsal hata” terimi hukuki davalarda bile kullanılmıştır. Bu ön yargılar kadının kapasitesini, üretkenliğini ve becerisini azaltmaktadır. Tüm edebiyatlarda ve tüm toplumlarda kadını aşağılayan ve eleştiren söz öbekleri, anekdotlar, sloganlar ve şakalar bulmak mümkündür. Kadına kindarlığı, sığlığı, aptallığı ve benzer özelliklerden azar çekilir.
Maskülen baskınlığının tarihine gelince, bu olayın doğal olarak ortaya çıkmadığını aklımızdan çıkarmamamız gerekir. Erkeklerin baskınlığını hukuken garanti altına alan kanunların varlığı bunu göstermektedir. Erkek baskınlığının hukuk tarafından desteklenmesi de erkek baskınının bu kadar kesin olmadığı dönemler yaşanmış olması gerektiğini göstermektedir. Tarih, kadınların baskın olduğu, hayattaki önemli rolü onların oynadığı, özellikle de çocuklar konusunda onların sözü geçtiği dönemler olduğunu kanıtlamaktadır.
Bir erkek çocuğun güç arzusunun belli bir seviyeye ulaşmasına izin verdiğinizde, erkek olduğu için her yerde üstünlük sağlayacağını bildiği ayrıcalıkları tercih ettiğini görebilirsiniz.
Daha yakından yapılan incelemeler bu çocuğun büyük hırsıyla belli bir amaca ulaşmaya çalıştığını ortaya çıkarmıştır. Önceden sınıfında birinciydi ve birinci kalmak istiyordu. Böyle bir amaca ulaşmak için konsantrasyon, çalışkanlık ve benzeri gibi araçlara sahip olması gerekiyordu. Ne var ki, bunlar onun için yeterli değildi. Gereksiz görünen her şeyi hayatından çıkarmaya çalışmıştı. Kendini şöyle açıklayabilirdi: “Ünlü olacağım ve kendimi bilimi arayacağım için tüm gereksiz sosyal ilişkileri hayatından çıkarmalıyım.”