Kâğıt toplarken, bunu bir iş gibi değil, bir ders gibi yapardım. Okulda göremediğim ilgiyi, kendi kendime yaşatıyordum sanınm. Bulduğum her şeyi okurdum. Lise öğrencisiydim. Babamın nerede olduğunu bilmiyorduk, bir akşam valizini alıp çekip gitmişti. Hâlâ da görmedim. Belki ölmüştür. Ölmediyse de kendi bilir, biz onu öyle bildik. Annem günlerce evden dışan çıkmadı. Kocası onu terk ettiği için kendinden utanıyordu. Onu teselli edebilecek, akıl verecek kimsemiz yoktu. Babamın gidişinden bir hafta sonra dolapta yiyecek hiçbir şey kalmadı. Hiçbirimiz ne yapacağız diye düşünmedik. Düşünmenin nasıl bir şey olduğunu bilmiyorduk. Düşünmenin ne olduğunu bilsek babam da düşünürdü, ben olmazsam ne yapar arkamdakiler der, gitmezdi. Arkadakiler bilmiyorlardı demek ki. Düşünmenin sadece kendine yanmak olduğunu sanıyorlardı. Babam kendi hayatını kurtarmak için basıp gitmişti, annem de evde kendine yanıyordu. Çoluk çocuk hak getire. Abim benden iki yaş büyüktü. Lise sondaydı. Bir gün okuldan dönerken, “Kâğıt toplayalım lan, satarız, paramız olur” dedi. Bir arkadaşı yapıyormuş, ondan öğrenirmişiz. Yapalım, dedim. Başka yapacak bir şeyimiz kalmamıştı zaten. Okuldan çıkınca kâğıt toplamaya başladık. Topladığımız atık kâğıtları satıyor, eve alışveriş yapabilecek parayı kazanıyorduk.
Kapı Geç benden, ben dururum, ben beklerim, geç benden, ama nereye geçersin benden ben bilemem. Dediler ki, olgun bir meyve var sabır perdesinin ardında,
Sayfa 32
Reklam
Çöl Kor bir yankıdan başka nedir ki taş? Dünyada bir heves değil mi insan? Yokluk ateşiyle tutunduk varlığa çatladık, kırıldık ağrıdık.
Sayfa 26
"o ne yaparsa veya ben ne yaparsam aynı şekilde karşılık veriyoruz birbirimize... acıyan yerimizden acıtıyoruz... hiç bıkmadan... pes etmeden... neye mal olacağını hesaplamadan... ve çoğu zaman farkına varmadan... sevip sevmediğimizi bile bilmiyoruz bence... birbirimize güvenmiyoruz... kendimizi bırakamıyoruz... sahip olduklarımızdan
Sayfa 226 - Everest YayınlarıKitabı okudu
"Kısmet mi? Doğrusu güzel özür! Öyleyse dünyanın suçunu işle, hırsızlık et, adam öldür, dolandır, sonra da 'Kader böyleymiş,talihim yaptırdı' diye özür dile. Oh! Nerede bu bolluk!"
yokluk sendromu
Olmadığım onca yer. Napoli'de yokum, Tanca'da, Coimbra'da, Lizbon'da, New York'ta, Yambol'da ve İstanbul'da. Sadece yok değilim, acı verecek derecede yokum. Yağmurlu bir öğle sonrasında Londra'da yokum, Madrid'in akşam hengâmesinde yokum, sonbaharda Brooklyn'de yokum, Sofya ve Toronto'nun pazar günlerindeki ıssız sokaklarında yokum, 1978'de bir Bulgar kasabasının sessizliğinde... O kadar çok yokum ki... Dünya yokluğumla dolup taşıyor. Ben nerede yoksam, hayat orada. Nerede olursam olayım... Sadece coğrafi anlamda yok değilim, mevcut olmayışım mekâna özgü değil. Coğrafya ve mekânın asla sadece coğrafya ve mekân olmamasına rağmen. 1989'un sonbaharında yokum, 1968'in o çılgın mayısında, 1953'ün soğuk yazında. 1910'un aralığında yokum, on dokuzuncu yüzyılın sonunda da, şahsen nefret ettiğim diskolara takılıp kalmış 80'lerde de. İnsan aynı bedenin ve aynı zamanın hapishanesinde yaşamak için yaratılmamıştır.
Sayfa 224Kitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 61 ile 70 arasındakiler gösteriliyor.