Güneşin kelimeleri yuvarlayarak konuştuğu bir Sabah. Manzara kesat. Radyoda eski bir
Şarkı eski ve tuhaf. Kedilerin hasılatı topladıkları bir çöplük. Kavga, kıyamet
Şimdi fotoğraf çekilsek gözlerimiz
bulutlu çıkar. Baharın en hırpani
kadrosu arkamızda; Uçurtmalar, kediler ve aşk. Şimdi her fotoğrafta defolu bir kelebek
uçar. Şjmdi her fotoğraf bizi dışlar,
Nisansız ve insansız bir sabah. Ne yapsa, anlamaz insanın dilinden yağmur. Ne yapar açamaz kilitlenen aşkları bu zavallı çilingir,
Ücra günler büyük harfle başlar.
İnsan ıslansa biraz aklından kuş sürüleri mi taşar? Bıraksak biz, belki bir fesleğen anlar. Marifetli bir şişenin dibi bizi yedi renge
boyar. Tenimiz sefil. Oysa aklımız ağrır
bir çocuk balkondan sarksa, ölüm pejmurde elbiseyle ayaklansa... Otobüsler suskun
Yüzümüz gaste kağıdından bu sabah
Zam, kira, kaza, yakıt, umut. Gözlerimiz
denizler altında yirmi bin fersahta.
Güneş kimbilir hangi uzaklarda?
Kimbilir nerde şimdi o rezil, palikarya?
Büyükanneme sorarsanız, eski günlerde her şey daha iyiydi! Eskiden daha gençti, günes eskiden daha iyi ısıtırdı, kaymak eskiden böyle çabuk ekşimezdi... ne varsa eskide vardı!
OTUZ BEŞ YAŞ
Yaş otuz bes! Yolun yarısı eder
Dante gibi ortasındayız ömrün
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.
Otuz Beş Yaş
Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder.
Dante gibi ortasındayız ömrün.
Delikanlı çağımızdaki cevher,
Yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
Gözünün yaşına bakmadan gider.