İnsan hayatı ne ara bu kadar ucuzlaşmıştı..
Ya da ne ara biz sağır eylemişiz kulaklarımızı..
8 yaşında bir kız çocuğu düşünün..
Öyle bir kız çocuğu düşünün ki
Gözleri kömür karası ama o gözler 8 senenin mücadelesiyle parlaklığını yansıtıyor kımıl kımıl..
Hayat zordu hem de çok...
Alın terini damla damla ekmek parasına çevirme derdi omuzlarına paha biçilemez şekilde kondurulmuştu..
Mevsimlik işçi olarak diyar diyar geziyorlardı..
Yaşıtları yaramazlık peşinde koşarken o o sıra kendisine emanet edilen 2 yaşındaki kardeşinin düşmemesi için peşinde koşuyordu...
Gözlerim gözleriyle kesişti o küçük kızla..
Gülümsedim, gülümsedi ve o an öyle bir gülümsedi ki, güneş daha bir parladı, çiçek misali kokusu yayıldı gözlerinin...
Öyle bir gülümsedi ki, o anı ömrümce unutamayacaktım..
Yanına yaklaştım, arkadaş olduk..
Ürkekti ama bir yandan şaşkındı..
Hayatın eziciligine, işçi horluğuna o kadar şahit olmuştu ki o gözler..
Sevecen, merhametli yaklaşmama şaşırmıştı...
Zekiydi üstelik, 8 yaşında olmasına rağmen yaşına göre bir hayli olgundu...
Yaşam, ev onun çadır hayatıydı...
Binlerce binlerce dere yatağı etrafına kurulmuş çadır, göçebe yaşamından ibaretti onun için...
Sanırım onu son görüşümdü, bir daha nerde görecektim küçük dostumu...