Ne yazsa okurum dediğim yazarlardan biridir Dan Brown... Her kitap öncesi yaptığı incelemelerle ve araştırmalarla okuyucuyu daha çok bağlıyor kitabına. Hem okuyor hem de onunla birlikte hayal ediyoruz her an...
Kitap, 12 ülke ile aynı anda ülkemizdeydi ve çeviri iki ay boyunca Barcelona'da sıkı güvenlik önlemleri eşliğinde yapıldı. Konu ise
Birçoğumuz, çalkantılı denizlerin ortasında umut şamandıralarına tutunup genetik altyapımızla akıntıya karşı yüzmeye çalışan canlılar gibi hissediyoruz kendimizi.
Haydaa! Nereden geldik, nereye gidiyoruz, burda işimiz ne ?
Bir yuvası olmadığı halde, tüm öteki yaratıklarla paylaşmakta olduğu yuvaya zincirlenmiştir. Rastlantısal bir yer ve zamanda bu dünyaya fırlatılmış olan insan, yine rastlantısal bir şekilde oradan çıkmak için zorlanmaktadır. Kendi bilincine varmış olduğu için, güçsüzlüğünü ve varoluşunun sınırlamalarını algılamaktadır. Kendi sonunu yani, ölümü gözünün önüne getirmektedir. O, varoluşunun ikiye-bölünmüşlüğünden hiçbir zaman kurtulamaz; istese bile, kendisini ruhundan özgür kılamaz. Yaşadığı sürece bedeninden de kurtulamaz. Bedeni ise, onun yaşamayı istemesini sağlar.
HAYIR İVANOVİÇ, LÜTFEN DURUN!!
NEREYE GÖTÜRÜYORSUNUZ, GOLYADKİN’İ, DURUN LÜTFEN!!
Durmazlar efendim, durmazlar! Akıllarına ne gelirse onu yapar bu insanlar. Yalvarmak yakarmak boşuna.
Hadi buyurun dönemin korku gerilim tadında, İnsancıklar’dan sonra ‘’Hıh, o da bir şey mi daha iyisini yazarım, hatta bakın yazdım’’ deyip, gözlerini çevresine