Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ahmed Arif
Gözlerinin pınarında Bir bulut, Boşandı boşanacak Neredeyse. _güne alaturka ile başlamak _😇
“Bir gün bir taksiye atladım ve havaalanından hareket ettik. Sağ şeritte yol alırken siyah bir araba park ettiği yerden aniden yola, önümüze çıktı. Taksi şoförü sert bir şekilde frene bastı, kaydı ve diğer arabaya çarpmaktan milim farkla kurtuldu. Diğer arabanın sürücüsü camdan başını çıkartıp bağırmaya ve küfretmeye başladı. Taksi şoförü ona gülümsedi ve içten bir şekilde el salladı… Ve gerçekten çok arkadaşçaydı. Sordum, ‘Neden bunu yaptınız? Adam neredeyse arabanızı mahvedip ikimizi de hastaneye gönderecekti.’ Taksi şoförü bana, şimdi ‘Çöp Kamyonu Kanunu’ dediğim şeyi öğretti. Şoför pek çok insanın çöp kamyonu gibi olduğunu açıkladı. ‘Her tarafta çöp dolu olarak dolaşıyorlar; kızgınlık, öfke ve hayal kırıklığı dolular. Çöpleri biriktikçe onu bırakacak bir yere ihtiyaç duyuyorlar ve bazen sizin üzerinize bırakabilirler. Kişisel almayın. Sadece gülümseyin. Onlar için iyi şeyler temenni edin ve yolunuza devam edin. Onların çöpünü alıp iş yerinize, evinize veya sokaktaki diğer insanlara dağıtmayın.’ İşin ana fikri şu ki; başarılı insanlar çöp kamyonlarının günlerini mahvetmesine ve ellerine geçirmesine izin vermezler. Hayat sabahları pişmanlıklarla uyanmak için çok kısa, dolayısıyla; ‘Size iyi davranan insanları sevin, iyi davranmayanlar için dua edin.”
Reklam
20 Kuruş
Londra'daki camii'ye yeni bir imam gönderilmiş. Adam şehre gitmek için hep aynı otobüse biniyor ve çoğu zaman da aynı söföre rastlıyormuş. Bir gün, bilet alırken şoför yanlışlıkla 20 kuruş fazla vermiş. İmam yanlışlığı oturup da parasını sayınca fark etmiş. Kendi kendine "20 kuruşu geri versem mi şöföre?" diye düşünüyormuş. Ama içinden bir ses diyormuş ki "çok gülünç bir para ve şoförün umurunda değil. Otobüs şirketi çok para kazanıyor zaten... Sadece 20 kuruş onlara bir şey yapmaz." Bu parayı saklayabilirim diye düşünmüş, Allahtan gelen bir hediye gibi... İnecegi durağa gelince, imam kalkmış ve fikrini değiştirmiş, inmeden önce şoförün yanına gitmiş, 20 kuruşu geri vermiş ve demiş ki: "Paranın üstünü fazla verdiniz." Şöför gülümsemiş ve demiş ki : "Siz caminin yeni imamısınız değil mi? Aslında uzun zamandır sizi caminizde ziyaret etmek istiyordum, islamı öğrenmek için. Bu yüzden bilerek size fazla para verdim. Nasıl tepki vereceğinizi görmek istedim." İnerken imam artık bacaklarını hissetmiyormuş, yere yığılacakmış neredeyse, bir direğe tutunmuş ve kendine gelmeye çalışmış. Gözlerinden yaşlar dökülerek demiş ki: "Allahım az daha İslamı 20 kuruşa satıyordum!. .." Unutmayalım ki bizler, müslüman olmayan (veya müslüman olup da İslamiyeti bilmeyen ve yaşamıyan) insanlar için dinimizi tanıtan kişilerdeniz, bu yüzden hareketlerimize dikkat edelim. Maalesef insanlar bizimle birlikte dinimizi de yargılayacaklardır!
"Kıran kırdığının fazlasıyla farkında. Ve sen neredeyse, kırıldığın için özür dileyecek haldesin..."
Hiç de estetik olmayan görsellerle karşınızdayım. Taşınıyoruz. İlk kitaplardan başladım. Zaman içinde bir hayli kitap toplamışız evimize. Elime aldığım her kitap bir milisaniyeliğine de olsa beni başka bir ana götürüyor. Annemin genç kızlığında İsmet Özel’e, Rasim Özdenören’e imzalattığı neredeyse o her yeri çizili kitaplar. Annemin ben 10
Yorgun kalplerin şifâsı yağmur
Görmez misin ki Allah bulut(lar)ı (dilediği tarafa) sevk eder, sonra on(lar)ın arasını birleştirir, sonra on(lar)ı üst üste yığar (yoğunlaştırır). Bir de bakarsın ki yağmur on(lar)ın arasından çıkmış. Gökten, oradaki dağlar (gibi bulutlar)dan dolu indirir de onunla dilediğine musibet (afet) verir, dilediğinden de onu çevirir. Şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kör eder! Nûr Sûresi, 43. Âyet
Reklam
Hayatınıza uzaktan veya yakından girip çıkan insanları hiç sabahlara kadar düşündüğünüz oldu mu? Mesela biri vardı üç annesi, bir babası, üçte kardeşi vardı. 11 yaşındaydı ve aslında tüm yük ve sorumluluklar onun üzerindeydi. Babasının yaptığı borçlardan dolayı alacaklılar onu kovalardı hep ve babası çoğu zaman evde bile değildi. Yan komşumuzdu. Ailevi meselelerinden dolayı kimse onunla arkadaş bile olmazdı. Hep şey düşünürdüm acaba bir kere bile sofrada huzurla çay içebilmiş miydi? İlk annesi babasının taşkınlıklarına dayanamayıp çocuklarını alıp gitmişti. Neredeyse 10 senedir görmüyorum. Acaba şimdi ne yapıyordur?
Neredeyse hiç ciddi değilim ve her zaman çok ciddiyim. Çok derin, çok sığ. Çok hassas, çok soğuk kalpli. Ben bir paradokslar koleksiyonu gibiyim.
Ferdinand de Saussure
Ferdinand de Saussure
UZAYLI KOCAKARI (Ursula K. Le Guin - 1976) Menapoz, akla gelebilecek en cazibesiz konu herhalde; bu da ilginç, çünkü menopoz hâlâ bir tür tabu kırıntısına sahip olan pek az konudan biri. Menopozdan ciddi bir biçimde söz etmek, genellikle huzursuz bir sessizlikle karşılanır; alaycı bir atıf ise rahatlamış kıkırdamalarla. Sessizlik ve kıkırdama;
On Dakika Bayrak Tutmak
“Kaleiçi’ne gidiyorum. Ihlamur ağaçlarının avcunda iki bardak çay içeceğim. Şiir konuşacağız bir güzel çocukla. Sağ yanım deniz. Deniz değil, kirpiklerime değen sonsuzluk; lacivert yapraklar açan zaman. Bir büyük derinlik gökyüzüyle söyleşip duruyor. Beydağları’nı bir daha doğuruyor kıyıya vuran her dalga. Uzun boylarında güneşli nisan bulutları, palmiyeler falezlerden aşağı bakıyor. Taflanlar neredeyse konuşacak. Kalbimde ölümle karıncalanmış bir sevinç, koltuğumun altında harflere dönmüş Akdeniz, hurma ağaçlarına şaşarak yürüyorum. Yoksulluğu unutturacak kadar güzel bir gün..."
Reklam
"Havva'nın mezar yazısı: Adem; o neredeyse cennet orasıdır."
Bugün bir takipçim tarafından Sabahattin Ali, Nazım Hikmet Ran gibi yazarları okuyup kitaplarından paylaşım yaptığım ve etnik köken olarak insanları ayrıştıramazsınız dediğim için neredeyse tekfir ediliyordum. Ben bir sosyologum , ne okuyacağımı ve nasıl okuyacağımı elbette biliyorum. Okumaya yeni başlamış biri de değilim. Kimse kimseye böyle bir saygısızlık yapamaz. Ben Sabahattin Ali okudum diye asimile veya köle olmadım, hele dini anlamda asimile hiç olmadım. Allah aşkına neden bu kadar had bilmez insanlar olduk. Nezaketle kendimi açıklamama rağmen yine en büyük hakarete maruz kalan ben oldum. Hakka girmekten hiç korkmaz mısınız? Böyle insanlar beni takip etmesin. Kimse sizin dar kalıplarınıza sığmak zorunda değil.
Dönüşüm
Dönüşüm
kitabı sy. 28: "orada bütün gece kalan Gregor geceyi kâh açlığın verdiği ürküntüyle uyuyup uyanarak, kâh endişeye ya da anlamsız umutlara kapılarak geçirirken, her halükârda şimdilik sessiz kalmaya, şu anki durumu nedeniyle ailesinin başına açtığı sıkıntılı durumu onlara sabır ve saygı göstererek katlanılır hale getirmeye karar verdi." "sabahın çok erken saatlerinde, neredeyse henüz ortalık aydınlanmamışken, Gregor biraz önce verdiği kararların gücünü sınama fırsatı buldu, çünkü neredeyse tepeden tırnağa giyinip kuşanmış olan kız kardeşi kapıyı açtı ve merakla içeriye baktı. Gregor'u hemen göremedi, fakat kanepenin altında olduğunu fark edince -Tanrım, buralarda bir yerde olmalı uçmadı ya- o kadar çok korktu ki kendini tutamayıp kapıyı dışardan kapattı. fakat davranışından pişmanlık duymuş gibi kapıyı tekrar açtı ve sanki ağır bir hastanın ya da yabancı birinin yanına giriyormuş gibi parmak uçlarına basa basa içeri süzüldü."
Franz Kafka
Franz Kafka
ailenin davranışlarını bize aktararak sorgulatmaya devam ediyor. bu evde kim daha böcek? böcek gibi hisseden Gregor ve ona destek çıkan kız kardeşi mi? yoksa ötekiler mi?
Toplumda sonradan uydurulmuş olan şeylere, Neredeyse hiçbir şeye ihtiyacın yok. Her ihtiyacın doğada zor koşulları kabul etmen şartıyla, Sana çıplak olarak zaten verildi.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.