“Nasıl olmalı güzel insan, güzel müslüman?” Dediler. Cevaba bakın: “Geldiği yere sürur ve neşe getirir, giderken de hüzün bırakır. Arkasından, ‘Ah nerede?’ denir, özlenir, aranır.”
Yalnızlığımla başbaşa kalıp efkar dağıtmak için şehir merkezinde bir meyhaneye girip kafa dinlemek ve biraz demlenmek istediğim bir akşamdı. Mekana girer girmez içeridekilerin elli, altmış yaş üzeri efkarlı abilerle dolu olduğunu ve ortamın sükunetini görünce içim huzur dolmuştu. Derken oturdum ve aslan sütümü sipariş ettim. Daha ilk yudumumu
Öncelikle bu kadar içten yazılan kitapların olması ne güzel bi duygu.. Ve böyle kitapların okurlara Hızır gibi yetiştiren usta Yazarların olması...
"Karıncanın Su İçtiği .."
Bir Ada Hikayesi serisinin ikinci kitabı. Adını bir Karadeniz balıkçı deyiminden almıştır. "Deniz o kadar durgun o kadar durgundu ki, karıncalar su içerdi..."
Bu terk edilmiş adada hayat kurma çabaları devam ediyor. Adaya yeni gelen insanlarla birlikte neşe, hüzün, keder, sevinç, hepsi birden artıyor. Bu hüzünlü, savaş yorgunu, yurtlarından koparılmış her biri farklı bir sır taşıyan insanların hikayeleri okuru sarıyor. Bu kitaba katılan yeni karakterleri sayacak olursam; Karadenizli Nişancı Veli, Girit göçmeni Musa Kazım Ağaefendi, Vanlı bir asker olan Baytar Cemil, Kürt dengbej Uso, doktor Salman Sami, Halil Rıfat ve beraberinde getirdikleri evlatları, torunları ya da kimsesiz yetim çocuklar...
Eserde en hoşuma giden kısım Fakiye Teyran'dan bahsedilen kısımdı. Fakiye Teyran bir masalcı, destancı, filozof, şairdir. Bugün Van Bahçesaray'da dünyaya gelmiş olan Fakiye Teyran "Kuşların sözcüsü, şairi" olarak bilinir. Eserde yaklaşık 40 sayfa bu güzel şairden bahsetmiş Yaşar Kemal. Kendisi de bir destan toplayıcısı olan Yaşar Kemal oldukça etkileyici bir biçimde anlatmış bu ülkemizde pek tanınmayan ama Rusya'da eserleri basılan dengbeji...
Zaten öyle bir yerde de bitiyor ki serinin devamını okuma ihtiyacı duyuyorsunuz. Belli ki Yaşar Kemal 3.kitapta da nasıl etkileyeceğini çoktan düşünmüştür. Bir sonraki kitapta görüşmek üzere; hoşça kalın, kitapla kalın :)
“Nasıl olmalı güzel insan, güzel Müslüman?” dediler.
Cevaba bakın: “Geldiği yere sürur ve neşe getirir, giderken de hüzün bırakır. Arkasından, ‘Ah nerede?’ denir, özlenir, aranır.”
Canlıların hayatları aslında ölünce değil, yaşlanınca sona erer.
Çünkü o canlıya canlı olma vasfını sağlayan her şey yaşlandıkça geçerliliğini günden güne yitirir.
Ölümse başka bir konudur.
Çünkü kendi ölümümüz, aslında başkalarının başına gelen bi şeydir. Bizim hayat döngümüzün bir parçası sayılmaz. Zira bizim hayatımız çoktan sonlanmıştır. Bir yılı, doğanın her seferinde yeniden doğup canlılığını tamamlayarak öldüğü bir döngüye benzetecek olursak, ki öyledir, işte sonbahar onun yaşlılık evresi olarak kabul edilmelidir. Yani hayatın sona erdiği dönemi. Hâl böyleyken de sona eren her şey gibi hüzünle dolu bir mevsimdir sonbahar. Kaybetmenin, kıymeti geçip gittikten sonra anlaşılan zamanların, yitip giden neşe ve canlılığın insana verdiği bitkin ve yorgun, mahzunca duygularla dolu mevsim.
“Nasıl olmalı güzel insan, güzel Müslüman?” dediler. Cevaba bakın:
“Geldiği yere sürur ve neşe getirir, giderken de hüzün bırakır. Arkasından “Ah nerede?” denir, özlenir, aranır.”
Bilmez misin, sesler bile suslarla bölüşüyor doğayı. Işık karanlıkla. Tam ortasında durduğun bu keşmekeşte gülmeleri ağlamalara pay et. Neyin var diyenlere çıkarıp göster hikâyeni. O vakit soranların gözlerinde kendini okuyacaksın. "Hiiç!" deyip kaybolma sakın bir yere.
Ne güzel cümleler; kaygısızca, içten gelerek betimlenmiş...
Başarılı bir tablonun kapısında çok fazla tahrip ve hata vardır. Ben hüzünde neşe buluyorum. Ve hüzün kahkahadan daha önemlidir. Bilirsin, melekler üzülenlerden uzakta değildir ve bazen bizi hastalıklar iyileştirir...
_Van Gogh At Eternity's Gate_
Sevgili Dost,
O'nun adıyla başlamak, kalbe öyle bir kuvvet verir ki, meşguliyet ne kadar çetin, ne kadar girdaplarla dolu olursa olsun, sonsuz irâdenin emânetidir artık...
Sevgili Dost
Neden insanlar kendi çıkmazlarının ağrısını, başkalarının mutluluğuna gölge düşürerek dindirmeye çalışıyor? Neden kendimizi kabullenmek yerine, bir başkasının
"Nasıl olmalı güzel insan,güzel Müslüman?dediler,Cevaba bakın:"Geldiği yere sürur ve neşe getirir,giderken de hüzün bırakır.Arkasından 'Ah nerede?'denir,özlenir,aranır."
. . .
SÖZLERİN BÜYÜKLERİ, BÜYÜKLERİN SÖZLERİ
*******
(Allah dostlarının sözleri ve güzel halleri, birer manevî askerdir. Allah onlarla zayıf kalpleri kuvvetlendirir, maneviyatı bozuk olanları düzeltir. Mümin, onlarla destek
“Yazmanın kendi başına buyruk olmayışı , sobayı yakan hizmetçiye , sobada ısınan kediye , hatta sobada ısınan zavallı yaşlı adama bağımlılığı. Bütün bunlar kendine özgü yasaları içeren bağımsız eylemlerdir ; ancak , yazmanın perişandır durumu , bağımsız bir yeri yoktur , bir şaka , bir umutsuzluktur.” Franz Kafka – Günlükler