Nesli

Nesli
@nesliderler
Mânâ eri.
"Fakat kalbim,Rabbimin sağır olmadığından emindi. Bir karıncanın bile ayak seslerini işiten O, benim kırık dökük kalbimi de duyar.Niçin hüzünlü olmalıydım ki?Beni kendi yoluna getiren O değil miydi?Nihayet aklı ve tasavvuru alt üst eden bu yolun kendisi de bir sır değil miydi?"
Reklam
Günler nehir gibi akmıyor. Nehrin serinliği var, sularında yıkanabilirsiniz, gümüş pullu balıklar yaşar koynunda nehrin… Hayata çiviliyiz kollarımızdan, zaaflarımızdan çiviliyiz. Ve günler, çehrelerinde kamçıdan sert bir istihza. Ve günler, bakışlarında hançer… birer birer geçiyor önümüzden. kimi suratımıza tükürüyor durup, kimi tokatlıyor bizi. Kim çözecek ellerimizi Tanrım? Kim çözecek?.. Günler kükreyerek geçen canavarlara benziyor, uluyarak geçen canavarlara… Gök karanlık, kulaklarımızda acı bir nârâ…
"Nuh'un gemisine sığınarak tufandan sağ çıkmış yaralı bir kedi değildi. Sürekli önüne baksa da arkasındaki avcıya kulak kabartan bir ceylan gibi yorgun düşmüştü sadece. Başını satıra uzatmıştı en fazla ve üstelik cellâdıyla kanlı bıçaklı bile olamamıştı. Bir kuşkanadının esintisinde bile dengesi bozulan bir kalp kalmıştı geriye o günlerden. Yarım saatçik olsun bir yağmur uykusuna düşebilsem üzerime sihirli bir el değmiş gibi bütün yaralarım sağalmış olarak uyanacağım. Oysa bin yıldır uykusuz gibiyim ve böyle giderse bir bin yıl daha kirpik kirpik üstüne indiremeyeceğim."

Reader Follow Recommendations

See All
"Üç savaşçı gelip iki yolcuya buralarda ne aradıklarını sordular. "Ben şahinimle avlanmaya geldim ," dedi Simyacı. "Sizi aramamız gerek , bakalım silahınız var mı?" diye konuştu savaşçılardan biri. Simyacı atından ağır ağır indi. Arkadaşı da onun gibi yaptı. "Neden yanınızda bu kadar para var ?" diye sordu delikanlının para kesesini gören savaşçı. "Mısır'a gitmek için," diye yanıtladı delikanlı. Simyacıyı arayan savaşçı sıvıyla dolu bir kristal şişe ve tavuk yumurtasından biraz daha büyük sarı renkli camdan bir yumurta buldu. "Bu ne?" diye sordu savaşçı. "Felsefe taşı ile ebedi hayat iksiri. Simyacıların büyük yapıtı. Bu iksirden içen kimse kesinlikle hasta olmaz ve bu taşın küçük bir parçası herhangi bir madeni altına çevirir. " Üç savaşçı kahkahayla güldüler. Simyacı da onlarla birlikte güldü. Yanıtı çok eğlenceli bulmuşlardı. Bunun üzerine iki yolcuya eşyalarıyla birlikte gitmeleri için fazla güçlük çıkarmadılar. "Deli misiniz? diye sordu delikanlı biraz uzaklaşınca. "Onu neden böyle yanıtladınız?" "Sana hayatın çok basit bir yasasını göstermek için: Gözümüzün önünde büyük hazineler olduğu zaman asla göremeyiz onları. Peki , neden bilir misin ? Çünkü insanlar hazineye inanmazlar."
Sevgili Dost, Bir bedenin organları gibi olduğumuz söylenmişti bize ve biz buna inanmıştık. Çünkü bu sözün sahibi Peygamberimizdi. Vücudumuzun bir parçasının geçirdiği rahatsızlık hani bütün vücudu ateşler içinde bırakacak, bütün vücut bu rahatsızlıktan elem duyacaktı? Kol kesilirken dudak gülüyor; ayak kesilirken kollar el çırpıyor, bir göz oyulurken diğer göz futbol maçı izliyor. Bir cinnet olmalı bu!
Reklam
"Oysa biz hattat, mavi ırmaklar içinde doğmuştuk. Ağaç kovuklarından mavi ışıkların yükseldiği bir gece. Çobanlar ateş etrafında kır türküleri söylüyorlardı.Ne kadar kolaydı gökte yıldız damlalarının birdenbire ve teker teker kopması.Karanlık ne kadar kolaydı. Ne kadar kolaydı içimizden havalanan güllerin sönüvermesi. Hep tökezledik yollarda. Bütün dallar elimizde kaldı. Gökkuşağına bakarken içimizin her zerresi, bütün kapılar hep aynı renkte sadece gri idi. Hep tökezledik yollarda. Taşlar ayaklarımızı ve çıplak dallar yüzümüzü kan içinde bıraktı.
Atlantik ve Pasifik ve beş kıta koşmam gerek yetişmem gerek yazgıma tutmam gerek, sormam gerek, bilmem gerek esenlemem, kargışlamam, irkitmem gerek niçin niçin, niçin, niçin kuyuya düşen çocuk niçin ölmesin
"Şaşılacak bir dünyada yaşamaktı; öğrendik Şimdi külçeler yüklüyüz şaşılacak bir biçimde Külçeler yüklüyüz ve çıkmak istiyoruz yokuşu Sokaklar gittikçe katı bizim adımlarımıza..."
- "Balık olacağım ben, duyuyor musun dede,  balık olacağım ve yüzüp gideceğim buralardan... "
"Sen dirilişi hatırladığın zaman, bir sac çatıya düşen yağmur damlaları gibi, hakikatın tap tap ayak seslerini işitmeye başlayacaksın. ... Ve sen dirilişi hatırladığın vakit, dirilişi hatırlatma gereğini anlayacaksın. Göz yumulan gerçeği, gözleri yanıltan yanılgıyı görüp göstereceksin. Kılavuzluk ışığı düşecek üstüne. Bir diriliştir başlayacak yeniden insan ruhunda... Ama, sen, ey dirilişin kalbine nişan aldığı insan, ey kalbi diriliş atımıyla nakışlı olan kardeşim, ey ruhu dirilişle diş diş işlenmiş olan çilekeş er, evet sen, dirilişi hatırladığın zaman, her yönden görünen O’nun lütuflarına erip sert çizgilerinin görünümünden ürkmemeyi öğreneceksin. ... Yaralanırsın, ruhundan ve yüreğinden yaralanırsın, işte o vakit bil ve iyi bil ki, diriliş de ruhundan ve yüreğinden yaralanmıştır.  Senin neşen, kederin, hüznün, huzurun, bunalımın, atılımın, her halin ona yansır, onda yaşanır, onda çözümlenir..." Sezai Karakoç / Unutuş ve Hatırlayış
Geri112
190 öğeden 181 ile 190 arasındakiler gösteriliyor.