Feminizm kadının özgürlüğünü ifade ederken en ileri söylem olarak kadının erkekten-aileden bağımsızlaşma, otoritesinden kopma ve kanunlar önünde eşit haklara sahip olma biçiminde koyar. Oysaki bir kez olsun düşünmez cinsiyetçi yaklaşım erkekler için mi, sınıflı ve özel mülkiyet biçiminde örgütlenmiş toplum için mi gereklidir? Kapitalistler cinsiyetçi yaklaşımı alabildiğine körüklerler,çünkü bu onlara en tatlı karların kapısını açar, yani ucuz kadın emeğinin sömürüsüyle birlikte, bu sayede erkek işçilerin de ücretlerini çekebildiği kadar aşağıya çeker. Bu durum çalışan erkeği de kötü koşullarda çalışmaya zorlar. Çünkü sınıflı toplum evin geçimini erkeğe yüklemiştir, ona verdiği ücreti aile geçindirme üze-rinden hesaplar. Feministlerin sorunu yalnızca cinsiyetçi bir bakışla ele alması yaşanılan nesnel koşullardan bihaber olması demektir. Kadının erkekten-aileden bağımsızlaşabilmesi için ekonomik bağımlılığına son verilmelidir. Bu ise kapitalizm altında belli ölçülerde gerçekleşmektedir, ancak kapitalizmin bizzat ürettiği işsizlik, kadını yeniden eve hapseder.
Kapitalist üretim tarzından kaynaklanan onlarca çelişki ve sorun, kadını kısır bir kurtuluş döngüsü içinde bırakır. Özellikle bugünkü koşullarda kapitalizm var olabilmek için geçmişten gelen bütün gericiliğe var gücüyle sarılmaktadır. Öyle ki, uzun yıllar içinde unutulmuş olan tüm gericiliği yeniden hortlatmaya soyunmuştur. Yani feminizmin sistem içerisinde bir çözüm yolu bulmaya çalışması giderek komik bir hal almaktadır.