“Tanrım, gözlerimizin görmemesi ne büyük bir eksiklik, görmek, görmek, belli belirsiz birer gölge halinde bile olsa görebilmek, bir aynanın önünde durmak ve koyu zor görülen bir lekeye bakıp, bu benim yüzüm diyebilmek...”
"İçinden gaza basıp hızlanmak, bütün bunları arkasında bırakarak sürmeye devam etmek geliyordu. Yeni bir kimlik , yeni bir kasaba , yeni bir yaşam. Şimdi yaşadığı hayat berbattı ve kimin hatası olduğunu bile bilmiyordu. Hepsinin kendi hatası olmadığı kesindi; o sadece elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordu. "
"İnsanın çocuksu, tertemiz vicdanı tohumun içindeki öz gibidir. Bu öz olmadan hiçbir tohum gelişemez ve bizleri ileride ne beklerse beklesin, insanlar yaşadıkça hak, doğruluk denen şeyler de var olacaktır. "
“İstanbul gerçekten de yokuşlarıyla, kalabalığıyla insanı şaşırtan, bir yandan da hayal kırıklığı yaratan bir şehir. Camileri, tarihi eserleri, ama bir yandan da ayakkabılarınıza yapışan o çamurlar…”
"Gerçekten sevdiğim pek az insan var; hele saygı duyduğum daha da az insan var. Dünyayı tanıdıkça hoşnutsuzluğum daha da artıyor; her geçen gün insan karakterinin tutarsızlığına ve akıllı, duygulu görünenlere bile güvenilmeyeceğine olan inancım güçleniyor."
Erişilememiş nice istek insanın ruhunu tatlı bir kederle doldurur. Oysa ne kederde bir çare vardır, ne de geçmişi düşünmekte. Ruhun varlığını duyması, kendini tazelemesidir bu.
"İnsandaki çocuk vicdanı, tohumdaki öz gibidir. Ve o öz olmadan tohum filizlenemez, gelişemez. Yer yüzünde bizi neler beklerse beklesin, insanoğlu doğdukça ve öldükçe, insanoğlu yaşadıkça, hak ve doğruluk denen şey de var olacaktır."