Hükümdarlar üzerine yazılmış kitapları yeğliyordum.Cariyeleriyle odalıkları ordu kadar kalabalık olan bir hükümdarla,hayatta tek ilgilendiği şey şarap,kadınlar ve köle kırbaçlamak olan bir başka hükümdar hakkında kitaplar okudum.Bir başkası kadınlara fazla ilgi göstermiyor;savaşlardan, öldürmekten, işkence yapmaktan zevk alıyordu.Yine bir başkası,doymak bilmezcesine tıkınmayı ve parayı seviyordu.Bir diğer hükümdar kendine ve büyüklüğüne, dünyada başka kimse yokmuşçasına hayrandı. Bütün zamanını tarihsel gerçekleri çarpıtıp halkını aldatmakla geçiren entrikacı bir hükümdar da vardı.
"Sen bir fahişesin;benim görevim de seni ve senin gibileri yakalamak.Ülkeyi ve saygın aileleri senin gibilerden korumak.
Ama sana karşı zor kullanmak istemem. Belki dalaşmadan anlaşabiliriz.Sana bir lira veririm:tam bir lira.Ne dersin?"
"Biraz konuşalım. Konuşmayı her şeye yeğlerim."
"Gene de ötekiler gibi sen de bana para ödemek zorundasın.Benimle geçirebileceğin zaman belirlidir ve her dakika para demektir."
"Sanki hastanedeymişiz gibi konuşuyorsun. Neden duvarına fiyat listesi asmadın? Acil ziyaretlerin de var mı?"
Sesinde alaycı bir ton vardı;
Gene de bir kadın olarak sahip olduğum tutarlılık ve onurdan bir an bile kuşku duymadım.Mesleğimin erkekler tarafından icat edildiğini, yeryüzündeki ve gökyüzündeki her iki dünyayı da erkeklerin ellerinde tuttuklarını biliyordum.Erkeklerin,kadınların bedenlerini satmaya zorladıklarını,en az para ödenen bedenin de eşlerinin bedeni olduğunu biliyordum.Bütün kadınlar, öyle ya da böyle, fahişeydiler.Ben akıllı olduğumdan, köle eş olmak yerine özgür bir fahişe olmayı yeğlemiştim.