Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Ne gülüyorsun?" diye sormuştu Horatius seyircisine; "değiştir isimleri, anlatılan senin hikâyendir!"
Sayfa 134Kitabı okudu
Üzerinde seksen milyon insan yaşayan ülkenin kaderini cebir ve yalanla ele geçirmiş gerici çete kendi ikbaline mahkûm ettiği sermaye çıkarları için ülkeyi iç ve dış savaşa kadar sürüklemeye hazır görünürken, ne güvencesi? Her yıl 2 bine yakın işçinin iş cinayetlerinde öldüğü, iki katından fazlasının trafik kazalarında can verdiği, kadın cinayetlerinin, ensest ve pedofil sapıklığın ayyuka çıktığı bu yeryüzü cehenneminde, ne geleceği?
Sayfa 155Kitabı okudu
Reklam
Günümüzde "Bu da mı sınıfsal?" sorusunun hemen her zaman cevabı "Evet, bu da sınıfsal"dır.
Sayfa 25
Ütopyası olmayan, önüne ne konursa onu kabullenmek zorunda kalır, adına da distopya deyip kendine acır.
Sayfa 232Kitabı okudu
Özgecan'ın ölümünü bahane edip idam isteyenlerin başında bu ülkenin en alçaklarının, Sedat Peker gibi faşist canilerin geliyor olması bile şüphe duymak için yeterli sebep olmalı.
Sayfa 185Kitabı okudu
Tüfeği bedavaya veriyorlarsa, kurşunları satmak içindir.
Sayfa 231Kitabı okudu
Reklam
Nihilist savunmaya çekilen birey, zarar görmemek için kalıcı, ya da en azından derinleşen ilişkiler kurmaktan kaçınır; ne insanlarla, ne de büyük tarihsel fikirlerle. İnsanlarla ilişkisizliğin bahanesi genelde hayat yoğunluğudur. Büyük fikirler konusunda ise daha sinsi bir süreç işler: Birey tarihsel fikirleri, bu fikirler zorunlu olarak doktriner yönlere sahip olduğu için, bireysel düşünme ve hareket etme özgürlüğünü koruma amacıyla reddediyor görünür. Ama asıl dert herhangi bir fikre, hele ki bireyi örgütlü eyleme çağıran bir fikre bağlanıp riske girmemek, hayatına kontrol edemeyeceği ve onun narin dengelerini bozabilecek bir değişken (daha) sokmamaktır. Bu reddiye eğitimli akla uygun bir şüphecilik kisvesi altında yapılır ama uygulanan yöntem her türlü ideale peşinen alaycı yaklaşmaktır. Böylelikle, insan bilincinin en önemli unsurlarından biri olan amaç arayışı reddedilir.
3/3
1965 yılında, Polinezya'da bir ada olan Tonga'da bir grup çocuk okuldan kaçmak için bir tekne çaldılar. Ancak çıktıkları deniz yolculuğunda fırtınaya kapıldılar ve sekiz gün açık denizde sürüklendikten sonra insansız bir adada mahsur kaldılar. (…) Ne birbirlerini öldürdüler, ne de birbirleri üzerinde baskı kurmaya çalıştılar. Onun yerine adaya çıkmadan önce denizde mahsur kaldıkları günlerde hindistancevizi kabuğunda yağmur suyu toplayıp paylaştılar, adada yaktıkları ateş sönmesin diye sırayla başında durdular, hatta içlerinden biri bacağını kırdığında onun işlerini üstlenip tedavisini gerçekleştirdiler ve bir yılı aşkın süre boyunca dayanışarak hayatta kaldılar. Sonunda kurtarıldılar ve sağ salim evlerine döndüler.
Kurban Bayramına Dair
haber.sol.org.tr/yazarlar/nevzat... Kurban Bayramı’nın ideolojik içeriği: İnanç, itaat ve teslimiyeti gösteren bir ibadet biçimi olarak kan dökerek öldürme eylemi. İslamiyet’in Yahudilikten iktisap ettiği (“kurban” kelimesi dahi İbranicedir), ancak İbrahim’in öyküsüyle anlamlandırarak yeni bir bağlamda içselleştirdiği bu ritüel insan öldürmenin bir provası; kanı akıtılarak öldürülen hayvan da insan dublörüdür. Öykü malum: İbrahim’e oğlunu kurban etmesi emredilir, baba oğul bu emre boyun eğerler, biri bıçağı kapar, öteki bıçağın altına yatar; böylelikle tanrıya olan imanlarının tam olduğunu bu sorgulamayan itaatle ispat ederler. (...)Bir yanda bıçağın altına yatanın ölmeye kayıtsızlığı, diğer yanda bıçağı ele alanın öldürme eylemine, bu eylemle gelen ağır sorumluluğa kayıtsızlığı ve hepsinden beteri, her ikisinin birden hayata, varoluşa, tarihe kayıtsızlığı. Ölüme böylesine yabancılaşan, hayata da yabancılaşır. Ölüme kayıtsızlık ölmek kadar öldürmeyi de kolaylaştırır. Gözünü kırpmadan öz oğlunu kesmeye kalkan İbrahim’i örnek alan, tohumuna para saymadığı kâfirin tekini çok daha kolay keser. Akan, akıtılmaması durumunda ibadet yerine getirilmemiş sayılan, avuçlanıp alna sürülen kan, bu nedenle kasaplıktan fazlasıdır, cinayet provasıdır. İlla insan katili olmayı gerektirmez, ama ideolojik açıdan o yönde atılmış bir adımdır, hazırlıktır.
Reklam
Bir insan hayatını esasen emeğini ücret karşılığı satarak kazanıyorsa o kişi işçidir. İnsanın işçi olması için sefil olması şart değildir; işçinin mülksüzlüğü sermayesizliktir.
Ne yapmalı? DEVRİM :)
Yoksulluk sayesinde biriken zenginlik artık yoksulluktan kaçmayacaktır.
Çeşidi ne olursa olsun baskı karşısında örgütlü biçimde direnemeyen çürür, çünkü bireysel direniş en iyi ihtimalle bir "hayatta kalma stratejisi"dir.
Nasıl ki bir kişi hakkında, kendisi için taşıdığı fikre dayanılarak bir hüküm verilemezse, bir altüst oluş dönemi hakkında da, bu dönemin kendi kendini değerlendirmesi göz önünde tutularak bir hükme varılamaz.
Sayfa 57 - Karl Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine KatkıKitabı okudu
...Umudu bırakıp mucizelere bel bağlamak insanlıktan sıdkını sıyırmak demektir; çünkü umut insana rol biçer, mucize ise hiçleştirir. “Bu karanlıktan biz, kendi ellerimizle kurtulacağız” demektir umut etmek.
Sayfa 122 - YazılamaKitabı okudu
263 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.