Yıllar boyunca övünüp durduk insanın "düşünen" bir varlık olmasıyla. Öleceğini bilen, irade sahibi, özgür, kendini konuşarak ifade edebilen bir varlık. Tarif edilemeyecek ayrıcalıklar değil mi?
Kimi ayrıcalıklar aynı zamanda tarif edilemeyen acıları da getirir beraberinde.
Sevdiğiniz birini düşünün meselâ, hasta yatağında, belki ona
James Joyce dan etkilendiği çok aşikar.Dostoyevski den romanında çok sık bahsederken, Joyce un ise meşhur bilinç akışı tekniği kullandığını görüyoruz.Aynı zamanda kendisi Postmodernist bi yazar.Bunu kısaca sorunsallaştırma, yadsınma olarak 20.yıl ve sonrası için kabul edebiliriz.
YouTube kitap kanalımda Tezer Özlü'nün hayatı, bütün kitapları ve okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz :
ytbe.one/4rhsgjdY_SQ
Bir insanın anıları kaç puan eder? Anılar puanlanabilir mi? Tezer Özlü bir insanın tozlanmış anılarını dışarıya çıkmaya nasıl ikna edebilir?
Keşke böyle bir kitap yazmasaydın Tezer. Anılar ne güzel
İşyerindeydim, nöbette, yalnızdım, öyle umdum en azından. Çayımı koydum, dikkatimi toplamaya çalıştım, yazarla baş başa kalayım diye. Oğuz Atay’ın öykü kitabını bu akşam bitiririm diye düşünmüştüm. Ya da bir ara aklıma öyle gelmiş sonra vazgeçmiş olabilirim. Emin değilim okuyorum sadece...
Şimdi anladım, aslında bu kitapla başlamak lazımdı Atay’ı
Teknoloji dünyasında yaşıyoruz. Herkesin elinden cep telefonu ve bilgisayar düşmüyor. Yakınlarımızın yanına gidip konuşmak dertleşmek yerine cep telefonuyla sadece bir mesaj atmakla yetiniyoruz. Duygularımızı bir kenara atıyoruz hep. Yüreğimizin hissettiğini değil de şartlar neyi gerektiriyorsa onu yapıyoruz. Bu kitap teknolojik gelişmenin yüreğimizin sesini susturamayacağını anlatıyor. Ve kitap diyor ki “Bir karar vermek zorunda olduğunda dur ve dinle sonra yüreğinin götürdüğü yere git.” Ben de öyle yaptım ve yüreğim beni bu kitabın ta içine götürdü. Siz de benimle gelir misiniz? Kitap kahramanımız seksen yaşında bir anneannedir. Kızının gayrimeşru çocuğunu büyütür. Torunu büyüyünce anneannesine baş kaldırır ve Amerika'ya gider. Anneannesinden mektup istemez, kendisini arayıp sormasını istemez. Fakat yaşlı kadın torununa öğütler veren bir dizi mektup yazar. Ona hayatını olduğu gibi yaşaması gerektiğini anlatır. Torununa içinden geleni yapmasını ve duygularından kaçmamasını öğütler... Kitabın dili oldukça sade ve akıcı. Konusu her ne kadar dramatik olsa da gençlere öğüt verici ve yol gösterici. Ben okurken yaşlı kadının torunu için çarpan yüreğini ta içimde hissettim. Ve yürek yolculuğum başladı. Siz de yüreğiniz için bir adım atın ve bu kitabı okuyun...Keyifli okumalar
Arkadaşlar selam. Öncelikle size bu kitabı okuma sebebimi anlatayım. Benim 11 yaşında bir kardeşim var. Burada hesabı da var. Kitap okumasını ve inceleme yazmasını teşvik etmeye çalışıyorum. Onda eksik bulduğum bir yön var. Bu durumun sadece onun suçu olduğunu da sanmıyorum. Yaşıtları gibi o da neyi ne için yaptığını pek bilmiyor. Dersleri
İnsan hakkında konuşmak, yazmak kimi zaman çok kolay kimi zaman ise zordur.
Çünkü insan, insana veya kendisine kimi zaman çok yakın iken, kimi zaman ise hayret edilecek derecede varlığından uzak ve yabancı bir varlıktır.
İnsan hakkındaki bu çalışma İslami düşüncenin genel bir yansımasıdır.
Yazarımız; İnsanı evrende ve kendi özelinde nasıl
FARKLI, FAYDALI VE KULLANIŞLI UYGULAMALAR ARAYANLARA...
Elimizden telefonlar düşmüyorken ve yaz da gelmişken dil öğrenmek için bunu fırsata çevirmek gerek diye düşündüm.
Son birkaç aydır dil öğrenme uygulamalarıyla haşır neşirim. Bir İngilizce öğretmeni olarak dil öğrenme konusunda birkaç şey söyleyip kullandığım faydalı birkaç
Dışarı çıkmak istemiyorum, kitap okuyamıyorum, evde bir yerde oturamıyorum. Hiç kimseyle konuşmak da istemiyorum. Bekliyorum, bekliyorum. İşin kötüsü neyi beklediğimi de bilmiyorum.
İpek Ongun