Aynı zamanda, küçük, keskin gözleriyle Ölüm'ü gözleyerek: "Neyin nesisin sen? Senden sonra gelen nedir? Büsbütün yok mu edeceksin beni, yoksa benden bir şeyler gene yaşayacak mı?"
ÖĞRETMENLER VE ÖĞRETMEN ADAYLARI
Lafa nereden başlasam bilemiyorum. Öğretmenlik mesleği hakkında her gün çok fazla şey duyuyorum. Şimdi bir öğretmen çıkarsak şuraya “yahu artık mesleğimizin eski saygınlığı kalmadı” diyecektir, eminim.(klişelerle dolu bir hayat aman aman nereye geldik..)
Ha sen neyin nesisin bu yazıyı yazıyorsun diye sorarsanız
Son asrın ucube kız kuruları
Anasız babasız eş istiyorlar
Evlenmeden evvel ilk soruları
Ne ahlak ne iman, iş istiyorlar
Buranın adeti derler inatla
Kaynana kan ağlar naif suratla
O lazım bu lazım kaynata patla
Yüzük mü üstünde taş istiyorlar
Kimse de demez ki "ya sen necisin"
Göklerden mi indin "neyin
Ben duyarsız bir kuklayım sanki! Beni, yalnızca kendi hüznünü, kendi içini kurcalayan şeyleri dinlemem için bulup getirdi Polonya Havacılar Kulübü'nün barına; kendi karşısında koltuğa oturttu; önümüzdeki yuvarlak masa üstüne iki kadeh viski koydu ve: Dinle! diyor. Dinle! Sen kimsin? Neyin nesisin? Önemsiz, Önemli olan ben'im. Benim içimi oyan çileden, benim acı kaderimden daha büyük bir kader bulamazsın bu dünyada! diyor. Ve yüzümde beliren en küçük ilgisizliği fark edince de dünyanın em zavallı, en bırakılmış insanı gibi, suskun ve asık bir suratla oturuyor karşımda.
Ya benim kaderim? Hiç mi ilgilendirmiyor seni bay Joseph Tucknell? Benim özlemlerim? Benim sevdalarım? Hiç mi ilgilendirmiyor seni? Pes!
Yüreğinin derinliğine kök salmış hüzün tortulanarak çoğalıyordu. Denizin karanlık sularına bakarak: "Çık artık, çık dışarı! Kimsin sen? Nesin? Neyin nesisin? Çık! Çık! Çık!" diye kelimesiz buyruklarla karşısında duran kendine sesleniyordu. Elinden gelse, yüreğinin derinliğindeki tortuyu pençesiyle tutup sökecekti oradan. Gökyüzünde ayı arıyordu. Ayın bedir halindeki ışığı, çocukluğunun uzak geçmişinde, yitip gitmiş olan yaslı çocukluk günlerinde ona mahzun bir avuntu sunmayı denemişti. Acaba bir kez daha o güne, o yaslı, uzak, elden kaçırılmış güne uzanabilir miydi? O günden bir yardım umabilir miydi?
Sen konuştukça ve sustukça
Damarlarım içre gezinir şafak
Çatlar dudaklarımda toprak
Ve kalbim
Cam parçaları gibi dağılarak
Kanımdan, içten içe parçalar beni
Gözlerin, ışığı şehre çevirip
Omuzlarıma çöker tüm ağırlığınca
FELSEFE FAK. DEKANI - Gerçek, bilgeliktir. Bilgelik de bilgidir, yani felsefenin ta kendisi. Felsefe, bilimler bilimi, bilgiler bilgisidir. Bütün geri kalan bilimler felsefenin hizmetçisidir.
TIP FAK. DEKANI - Tek bilim, doğa bilimleridir. Felsefe bilim değil, ileri geri bir sürü boş laf!
DİNB. FAK. DEKANI - Bravo!
FELSEFE FAK. DEKANI (Dinbilimciye.) - Bravo, de din! Sen neyin nesisin ki! Bilgi adına ne varsa hepsinin can düşmanı, bilimin karşıtısın; bilisizlik ve karanlıksın sen!
TIP FAK. DEKANI - Bravo!
FELSEFE FAK. DEKANI (Tıpçıya.) - Bravo, diyorsun, büyütecinde burnundan ötesini göremeyen sen., ancak sapık duyularına inanan, örneğin gözlerine... Oysa gözün uzak göreni var, yakın göreni var, körü var, şaşısı var, renk görmeyeni, kırmızıyı, yeşili seçemeyeni var, tepe göz var, tek göz var!
TIP FAK. DEKANI - Ahmak!
DİNB. FAK. DEKANI - Eşşek!
Spoiler içerir.
Gözlerini aç. Kuluçkanın içinden merhaba de dünyalılara (aynılarına). Yalnız olma, mutlu ol. Gözlerini kapat. Hayır bu bir rüya değil, bu bir şartlandırılma; evet evet, hipnopedya*
Kimlerdensin? Neyin nesisin? Yaşamın ne anlama geliyor? Peki, bunların bir önemi var mı?
Sen, topluma yarar sağlamak için varsın. Varlığının ve