Savaş; hangi devirde, hangi zamanda yaşanırsa yaşansın, yaşattığı zulümler ve çekilen çileler hep aynı olmuş. Zaman değişmiş, mekân değişmiş, ölenler, öldürülenler değişmiş ama acılar hep aynı kalmış.
Bu acıları en çok çeken de en derinden hisseden de genelde analar olmuş. Hem evinin erkeklerini savaşa göndermek zorunda kalmış hem de geride kalan aile fertlerinin hatta yaşadıkları köylerinin ve cepheye gidenlerin sorumluluklarını üstlenmiş.
Tolgonay Ana da bu analardan yalnızca biri. Evinin tüm erkeklerini (üç oğlunu ve kocasını) savaşa gönderip geliniyle birlikte dünyanın yükünü sırtlanmış, hem tarlada hem evde çalışmaktan yaşadıklarına ağlayabilecek zamanı bile olmayan bir ana.Açlık, sefalet, cepheden gelen haberler, ayrılıklar, gözyaşları tüm zulmetiyle tek kelimeyle savaş.
Alıntı:
"Ey dağların, denizlerin öbür tarafındaki insanlar, siz ki mavi göğün altında yaşıyorsunuz, savaş neyinize gerek? Ben toprağım, bana bakın! Ben herbiriniz için aynıyım ve siz de benim gözümde eşitsiniz. Benim için önemli olan sizin sözleriniz değildir. Ben sizin dostluğunuza muhtacım, çalışmanıza, beni işlemenize! Saban izine bir çekirdek, bir tohum tanesi atın, size yüz katını vereyim, küçük bir fidan dikin kocaman bir çınar vereyim! Evler kurun, temel olayım! Üreyin, çoğalın, hepinize güzel bir barınak olayım! Derinim, yükseğim, büyüğüm, ucum bucağım da yok. Hepinize yeterim ben. Sen de bana insanlar savaşmadan yaşayamaz mı diyorsun Tolgonay. Bu bana bağlı değil ki. Siz insanların niyetinize, irade ve bilgeliğine bağlı."
İyi okumalar.