Iç çamaşırlarım üzerimde kalana kadar soyunmaya karar verdim. Neyse ki siyah dantelli sutyen ve dantelli şort ku lotlardan giymiştim. Kıyafetlerimi banyo tezgahının üzerinde buraktım ve sessizce banyodan çıktım. Hudson, odanın sakla nim söndurmüş ve başucu lambalarını yakmıştı. Sırı dónak. tü, gömleğini çözmüş ve pantolonunu çıkarmıştı, bacaklar
Sayfa 260
Bizi sanık kürsüsüne çıkardıklarında dikkatimi çeken ilk şey Compeyson'ın görünümü olmuştu; o kıvırcık saçlarıyla,o siyah kıyafetleri ve beyaz mendiliyle tam bir beyefendiydi;oysa ben adi bir serseri gibi görünüyordum. Oturum başlayıp kanıtlar sıralandığında kanıtların büyük ölçüde benimaleyhimde olduğunu, Compeyson'ın aleyhinde pek bir
Sayfa 501 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
“Yazdığım ilk tiyatro oyunumdan itibaren, dilin trajedisini yazmak istedim. Komikti. Ben komik bir yazarım. Naif, komik bir çizerim. Zaman ve deneyimle trajiğin baştan çıkarmasına maruz kalacağım, neyse ki bu da yalnızca komik. Kötülüğün komik biçimleri. Fakat aslında bu şu demek: Kötü komik olmalı, kötü, belki de komiktir, belki de budur. Sonuçta bu bir şenlik, her dala sürpriz hediyelerin asıldığı bir yağlı direk.”
"...Bir insanın değeri neyse, bulunduğu yerde o kadar değerlidir."
Annem ben bildim bileli şişmandı. Hipofiz bezimdeki kusuru veya insanı şişmanlatan neyse onu ondan miras aldığım su götürmez. İrice bir kadındı annem; babamdan biraz daha uzun, saçları onunkinden epey daha açık renkliydi ve siyah giymeyi severdi. Pazarları hariç onu önlüksüz hiç hatırlamıyorum. Yemek pişirmediği bir zaman sanki hiç yoktu; abartıyorum tabii ama yine de bunda bir gerçeklik payı var. Yeterince uzak bir zamana dönüp baktığınızda insanlar sanki hep onlara tahsis edilmiş bir yere ve belirli bir tavra sıkışmış gibidirler. Size hep aynı şeyi yapıyorlarmış gibi gelir. Nasıl ki babamı hep tezgâhın gerisinde saçı başı un içinde oturur, dudaklarında nemlendirdiği bir kurşunkalem artığıyla hesaplar yaparken ve hayalete benzer beyaz sakalıyla Ezekiel Amcamı gerinip ellerini meşin önlüğüne vururken hatırlıyorsam, aynı şekilde annemi de mutfak masasında, kolları dirseğine kadar una bulanmış olarak bir hamur parçasını yoğururken düşünüyorum.
Sayfa 56 - Can YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İnsanın kendini tutkularına feda etmesi neyse ne, ya olmayan tutkularına feda etmesine ne demeli? Bu satırlar ömrümün dört yılını feda ettiğimi hatırlattı.
iki kere iki, eşittir neyse ne #153
sevgilim! gülüm değil zulümsün sen artık! seni yok edene dek dövecek var edene dek öpeceğim! paramparça edene dek hırsla seveceğim! bir hikaye böyle bitti bir yağma böyle başladı.
Vampirler satranç oynar mı? Acaba inek vampirler de var mıdır? Peki ya Barbie bozması amigo takımı kaptanı olanlar? Vampirler arasında bir orkestrada çalan kimse var mıdır? Kadın çamaşırları giyme acayipliğini gösteren ve yüzlerinin yarısını örten tuhaf kakülleri olan garip Emo vampirleri? Yoksa bütün vampirler banyo yapmayı pek sevmeyen o ucube Goth çocuklarından mıdır? Ben de bir Goth çocuğununa mı dönüşecektim? Ya da daha kötüsü bir Emo mu olacaktım? Siyah giymeyi özellikle sevmezdim; yani en azından sadece siyah giyinmezdim ve kendimi su ve sabundan tamamen vazgeçmeye hazır hissetmiyordum. Ve tabi saç stilimi değiştirmek ve gereğinden fazla sürme sürmek gibi saplantılı arzularım da yoktu. Bütün bu düşünceler beynimin içinde cirit atarken, isterik bir kahkahanın daha gırtlağımdan yukarı doğru yükseldiğini hissettim. Neyse ki ağzımdan bir öksürüğe dönüşüp öyle çıktı.
Sayfa 14 - PEGASUSKitabı okudu
İçimdeki her neyse.. kadim bir deniz yaratığının mürekkebi gibi bir şey. O kadar kusursuz bir siyah ki neredeyse tadını alabiliyorsun..
Reklam
eskisinden daha çok sıkıntılı değilim, sevgilim. yalnız bu sıkıntıların ne olduğunu iyice anladım artık. o kadar anladım ki, özne de ben, nesne de ben oluverdim. yani sıkıntının ta kendisiyim. bunu ortadan kaldıracak bir çare bulamadım. bulsaydım -ki tek bir çare vardır bence- sıkıntıyı değil, dünyamı yok etmiş olurdum ancak. belki de, maddesel, yaşamaya ilişkin durumlardan soyutlana soyutlana, metafiziksel bir tablo çizdim kendime. "ne? nasıl? niçin?"ler daha bir çoğaldı böylece. amaçla günlük yaşam arasındaki uyuşmazlık, çelişmeli, sallantılı bir hayat biçimi sundu bana. geçenlerde birisi, "öyleyim, öyleyse varım." diyordu. ben diyemiyorum da. peki ne olacak? işte bu sorunun karşılığıdır benim hayatım. önce bir problem, sonra bu problemin çözülüşünde ortaya çıkan yepyeni problemler. tek bir kurtuluş yolu olsaydı, her şey çok kolaylaşırdı. her neyse, bırakalım bu filozofik ürpertileri de, gönlümüzdeki bir kırda bulduğumuz bir (achillea millefolium) bitkisini düşünelim. çehov'un bozkır hikayesini yeniden okuyalım. siyah orfe'yi bir daha görelim. kapalıçarşı'dan bezler alalım. yüreğimizi kuşatan bir sevginin, çeliğe su verir gibi, bizi nasıl sağlamlaştırdığını anlamaya çalışalım.
Sayfa 52
Tsinandali'de esir alınan Prensesler ve Madam Drancy, acı ve korku dolu bir diyara doğru yol alıyordu. Başlarındaki dağlılar, esirleri kendi malı gibi görüyorlardı. Onları İmam'a teslim ettik­lerinde büyük bir mükafat alacaklardı. Fakat dağlılar, esirlerinin önemi ve konumunun farkındaydı. Son derece gaddar tavırlar sergileseler de kimse
504 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.