"Izdırabın sonu yok sanma, bu alem de geçer, Ömr-i fani gibidir, gün de geçer, dem de geçer, Gam karar eyliyemez hande-i hurrem de geçer, Devr-i şadi de geçer, gussa-i matem de geçer, Gece gündüz yok olur, an-ı dem adem de geçer"
Neyzen Tevfik'i bir gece körkütük yolda gören bir dostu, "Yahu, ayıp sana, bu saatte hala yarı sarhoş dolaşılır mı?"... diye sorar. Babacan üstat hoşgörülü ve hazırcevaptır, dostuna gülümseyerek, "Ne yapalım, bugünkü bütçe tamamen sarhoş olmaya kafi gelmedi" cevabını verir.
Sayfa 175Kitabı okudu
Reklam
Kâbe’den maksadın varmaktır yâra, Kör gibi tapınma, kara duvara, Hızır’ı ararsan kendinde ara, Bulamadım gibi rezalet etme.
Sanma ciddiyyet ile sarf ederim san’atımı, Ney elimde suyu durmuş kuru musluk gibidir. Bezm-i meyde süfehânın saza meftûn oluşu, Nazarımda su içen eşşeğe ıslık gibidir!
“Uzun derbederlik hayatımda, o kaldırımdan bu kaldırıma; o kapıdan bu kapıya; o diyardan bu diyara; ney’im ve mey’imle bir kuru yaprak gibi savruldum.”
"Birinin arkadaşıyla güreşirken eli kırılır çocukluğunda, ötekinin futbol oynarken ayağı... Biri eline ney alır ünlenir, öteki resim fırçası... İkisi de Bakırköy Akıl Hastanesi'nde kaldıkları günlerde yakınlaşır, arkadaş olurlar. Kırık eliyle ney çalan çocuğun adı Neyzen Tevfik'tir, bir ayağı aksayanınki ise Fikret Mualla..."
Reklam
Kime sordumsa seni doğru cevap vermediler; Kimi alçak, kimi hırsız, kimi deyyus! dediler... Künyeni almak için, partiye ettim telefon: Bizdeki kayda göre, şimdi o mebus dediler!..
Anladın mı? Hicran destanını kendinden oku, Mecnun'dan duyup da rivayet etme. Aşkın Leyla'sını gördünse söyle. Söz temsili bulup hikayet etme. Yüz bin Leyla doğar alemde her gün,
Felsefemdir kitab-ı imanım, Taparım kendi ruhumun sesine, Secde eyler hakikatimher an, Kalbimin ateş-i mukaddesine.
... Ne şeriat, ne tarikat, ne hakikat, ne türe, Süremez hükmünü bunlar yaşadıkça bu küre Cahilin korku kokan defterini Tanrı düre! Ma'rifet mahkemesinde verilen hükme göre, Cennet iflas eder, efsane-i Adem de geçer. ...
Reklam
Can Yücel; hınzırdır, muziptir, içlidir, 'ser'hoştur, 'ser'şairdir. En az şiirleri kadar, yaşadıkları da söyledikleri de şarabîdir. Can Yücel en ümitsiz koşullarda bile, üzümden şarap, şaraptan şiir yapmayı bilen, zekâyı ve şiiri bir şarap gibi kadehlere doldurup sunma inceliği gösteren derin bir insan sevgisidir. Can Yücel şiirini bilmeyenlerin bile, en az bir anekdotundan haberdar olduğu, toplumda Neyzen Tevfik gibi, Şair Eşref gibi bir yeri olan, cid'TİY'e aldığı hayatı bir rivayet gibi anlatılan bir söz ve ses tiyatrosudur. Can Yücel derin hüznünü, müthiş alaycılığı ve şiirinin ayrılmaz öğesi argoyla dengeleyen, hatta gizleyen, devrimci bir romantik, "menfi bir TİP"tir. Can Yücel yazdıklarında, en ağdalı ifadelerden, en acılı ağıtlara; en sert sokak ağızlarından en yoğun sevda ve sevgi şiirlerine; zekâ parıltılarından en yalın, en sade söyleyişlere kadar her şeye yer veren, öfkeyle sevgi arasında çırpınan "güzel bir çelişki"dir. Can Yücel argoyu ve küfrü, bir arınma işlemi olarak gören; ironi, zekâ patlaması, aforizma türü söylemlerin egemen olduğu metinlerden "yazınsal meddah"lığa doğru evirilen bir şiir yolculuğudur.
Tanıtım YazısıKitabı okudu
Farkı yoktur aşıkların sağırdan.
Bazı insanları sebepsiz seversin. Bazılarına bin sebep arar, yine sevemezsin.
Hayat, çatlak bardaktaki suya benzer. İçsen de tükenir içmesen de. Bu yüzden hayattan tat almaya bak. Çünkü yaşasan da bitecek yaşamasan da...
Resim