Yüz yıl önce Oxford University Pres tarafından basılan bir kitap “müzik”ten söz ettiğinde bu terim artık var olmayan sabit bir şeye gönderme yapıyordu. O zamanlar “müzik” J.S.Bach, Beethoven ve Brahms gibi ustalara odaklanan Avrupa sanat geleneği demekti.
Müzik kendi kendine olan bir şey değil, bizim yaptığımız ve anlam verdiğimiz şeydir
Reklam
Pythagoras’a kadar giden ve müziğin kozmik uyumunun bir simgesi, makrokosmosun mikrokozmik temsilcisi olduğunu benimseyen fikir bugün artık saçma gibi görünse de orta çağ ve Rönesans boyunca yaşamıştı
Müziğin bir anlamı vardı, çünkü müzik dışındaki bir gerçekliği simgeliyordu.
Belirli bir gelenek içinde beste yapmak, sesleri, o geleneğe bağlı bazı belirlilik ve belirsizlik biçimlerine göre hayal etmektir
Gerçek sanatın ayırt edici özelliği, toplumsal ya da tarihsel bağlamı aşması ve ölümsüz değerleri içermesidir. Bundan yola çıkarak sanat, sanki dinsel bir tefekkür gibi, sanat için beğenilmeli ve sevilmelidir. Böylece klasik estetik, bağımsız uzman ya da eleştirmen imgesini, yani sanatsal yaratma sürecinin dışında olan ama sanatsal gerçeğin ve güzelliklerin ebedi ölçütlerini koruyan ve uygulayan kişiyi yaratmıştır.
Reklam
50 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.