Müziğin bir anlamı vardı, çünkü müzik dışındaki bir gerçekliği simgeliyordu.
Müzik dünyadan yüz çevirip kendini kişisel ifadeye adıyordu.
Reklam
Gerçek sanatın ayırt edici özelliği, toplumsal ya da tarihsel bağlamı aşması ve ölümsüz değerleri içermesidir. Bundan yola çıkarak sanat, sanki dinsel bir tefekkür gibi, sanat için beğenilmeli ve sevilmelidir. Böylece klasik estetik, bağımsız uzman ya da eleştirmen imgesini, yani sanatsal yaratma sürecinin dışında olan ama sanatsal gerçeğin ve güzelliklerin ebedi ölçütlerini koruyan ve uygulayan kişiyi yaratmıştır.
Batı portre notalaması, müziğin kağıt üzerine aşağıya yukarıya ve soldan sağa doğru “hareket ettiğini” gösterir. Ama aslında hareketi yapan nedir? Görünürde hiçbir şey; Roger Sruton’ın açıkladığı gibi, müziğin hareketinden söz ettiğimizde, onu hayali bir nesne olarak kabul etmekteyiz. Bestede geriye gidip iki bölümü yan yana karıştırırken de aynı şey geçerlidir: ne de olsa zamanı kağıt gibi katlayamazsınız, ilk pasajı sonrakiyle karşılaştırdığınızda müziği zamanın akışından çıkarır ve böylece de zamanın akışına bağlı bir deneyi hayali bir nesneye aktarmış olursunuz.
Müziği, insan tarafından üretilen ve kulağa hoş gelen sesler olarak tanıyabiliriz. Ancak bu tanım sadece sesleri içermektedir, onların taşıdığı iletileri değil.
Mozart aklına kendiliğinden gelen ve zihninde büyüyüp gelişen müziksel fikirleri şöyle anlatır: “uzun sürse de, tümü birden tamamlanana ve ben onları bir bakışta güzel bir resim ya da nefis bir heykel gibi değerlendirene kadar orada kalırlar. Sonra kâğıda geçirmek yeterince çabuk olur, çünkü artık her şey bitmiştir ve kafamdaki hayallerle kâğıttakiler nadiren birbirinden farklıdır.
Reklam
48 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.