Alman Romantizmini ve daha sonra gelen ona benzer akımları ele alırken bu akımların iç çelişkilerini incelemeli,olumlu ve olumsuz yanlarını anla­malıyız. Hep aynı çatışma karşımıza çıkacaktır: bir yanda, burjuva deger­lerine ve kapitalist çarka karşı köklü bir direniş; öbür yanda, devrimin sonuç­larından korkuya ve ister istemez tepkiciliğe varan bir aldatmacılıga kaçış. Alman Romantizmi daha sonra kapitalist dünyanın, bu arada çagımızın, ay­dınları arasında ortaya çıkan Ekspresyonizm, Fütürizm ve Gerçeküstücülük gibi bütün bölünmüş akımların ilk örneğiydi. Bu akımlardaki çatışmanın bir belirtisi de, akımla ilgili sanatçıların hepsinin tepkici olmayışlanydı. Alman Romanlikleri arasında Heinrich Heine ile Nikolaus Lenau devrimciydiler; Uhland ve Eichendriff gibi kimselerinse "yalan çetesi"yle hiçbir ilişkisi yoktu. Şunu da unutmamalı ki, Romantizmin bir yanı da gerçekçi bir toplum eleştirisi olarak gelişti. Byron ve Scott, Kleist ve Grillparzer, Hoffmann ve Heine, Stendhal ve Balzac, Puşkin ve Gogol gibi birçok büyük yazarın yapıtlarında Romantizm ve Gerçekçilik kimi zaman biri, kimi zaman öbürü agırbasar biçimde birbiriyle sıkı sıkıya örülüdür. Çagdaş burjuva dönemin büyük gerçekçi yazarı Thomas Mann'ın, kökleri Alman Romantik gelenegine ve özellikle de- Mann'ın "temel içgüdülerin yansıması" olarak tanımladığı alaycılıga- alaycılıgın parıltılı anlam zenginligine uzanıyordu.
Nikolaus Lenau
Açan bir gülü Solmadan ulaştıracak yerden Daha uzağa gitmemeli Birbirinden ayrılıp sevgililer. Yahut bir bülbülün Yuvasına çöp taşıdığı, Veya tatlı tatlı şakıdığı Yerden daha ırağa gitmemeli