Primo Türk Çocuğu
Bütün hayatında ne kadar yanlış ve çürük fikirlere aldandığını; ırkını tanımamanın, milliyetsizliğin, "Beynelmilelcilik ve Masonluk" hülyasının biraz düşünebilen bir adamı hüngür hüngür ağlayacak derecede gülünç bir budalalık olduğunu anlıyor, istemeyerek içinden: "Ben neyim?.." diye kendi kendine soruyor, fakat; "Türk'üm!.." demeye cesaret edemiyor, şimdiye kadar ruhu zaptolunmuş kıymetsiz bir cesetten başka bir şey olmadığını idrak ile sinirinden ve utancından ağlamak istiyordu. O da Türkleri dünya yüzünden kaldırmak için birbiriyle tamamıyla ittifak etmiş olan Avrupalıların aciz bir kulu, itaatkâr bir hizmetçisi, satın alınmış bir kölesi değil miydi? Avrupalılara, Avrupalıların âdetlerine, geleneklerine, terbiyelerine, sosyal ilişkilerine, toplumlarına tapmıyor muydu? Yabancılardan aldığı önemsiz bir nişan, bir madalya onu nasıl deli gibi sevincinden çıldırtır ve övündürürdü?..
İnsan, her şeye, kendi tırnaklarına bile ara sıra yabancılaşmazsa ve her şeyi kendi hâllerinde değil de kendisinin bir parçası olarak görürse yaşarken çürüyüp gider.
Sayfa 3 - Kaan Koç
Reklam
Nisan yağmuru hep aynı kalıyor da, galiba sorulması gereken soru şu: Ben neyim? Yılan mı, istiridye mi? Nisan yağmuru, yılanın ağzında zehre dönüşüyor da, istiridyenin karnında sedef oluyor. Ben neyim ben?
Dilimiz
. Bakalım dilimizde neler görünür: Okuyup, anlamak yazmaktan güctür. Yazan düşünmeden yazsa da bile Okucu beş on gün gerek düşüne Ki anlasın bu söz Arap mı, Fars mı? O, ki kaldı manâ... Anlayan hanı
1902'de dünya elmas üretiminin yüzde doksanını elinde tutan DeBeers şirketi, taşların değerini düşürmeden iyice büyüyen bu pazarda nasış satış yapacağını düşünüyordu. Bu işi kurnaz bir pazarlama kampanyasıyla başardılar. "Elmaslar ölümsüzdür" sloganı uydurarak, tektaş nişan yüzüklerinin ebedi aşkın yegâne gerçek ifadesi olduğu fikrini icat ettiler.
Sayfa 192
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.