İlginç..
Metternich'in görüşünü yansıtan Avusturya elçisi ise Türklerin Avrupalılaşmasına gerek olmadığına, Metternich'in Osmanlı devlet adamlarına elçi aracılığı ile gönderdiği mesajdaki tavsiyesinde de söylediği gibi, Avrupa kanunlarının yalnız Avrupalılara özgü olduğuna, o kanunların Türklerin din ve geleneklerine uymadığına, Avrupa'nın ne düşündüğüne bakmaksızın Türklerin kendi gelenek ve dinlerinin kurallarına göre gitmelerinin yeterli olduğuna inanıyordu.
Din alanından çağdaşlaşma akımına katılanlar ancak ondan/dinden kopmakla bunu yapabilmişlerdir.
Reklam
Tespit gibi tespit..
Ulema ile aydın, halk ile aydın, halk ile din arasındaki boşluklar gittikçe kesinleşmiştir. Din alanından çağdaşlaşma akımına katılanlar ancak ondan kopmakla bunu yapabilmişlerdir. Bunun sonucu olarak ulema ile medrese ocakları daha çok katılaşmış, daha tutucu olmuş, fakir halk çocuklarının bir sığıntı yeri durumuna gelmekle onların üzerinde olumsuz etkiler yapmıştır. Bunun sonucu olarak kendi kendilerini yıkmışlardır.
Olması gereken bu değil mi
Avrupa'da halk hükümet için değil, hükümetler halk içindir. Bundan ötürüdür ki hükümetler halkın haklarına ve kanuna göre çalışır.
Fesin Müslümanlığa özgü bir başlık olduğu sanısı dinciliğin güçlendiği Abdülhamit döneminde gelişmiştir.
Fikirlerden ziyade kişiler değişmiş..
Cumhuriyet döneminde birçok eski kafalılar fes giymenin bir din sorunu olduğunu sanmışlardı. Halbuki bir yüz yıllık bir süre önce fes giymeyi de dine aykırı sayanlar olmuştu!
Reklam
Mahmut, bu yanı ile Atatürk'ün bir yüzyıla yakın süre sonraki benzer girişimlerini andırır. Bu tutuma karşı gösterilen tepkide de benzerlikler vardır. Sözünü edeceğimiz yan, giyim kuşam, kişisel dış görünüş, yaşayış, tutum ve davranış ile ilgili alanlarda yapılan değişmelerdir. Türk insanının, Avrupa insanına benzer görünüşünün Atatürk'le biten tarihi, 1830'larda bu hükümdarın çabaları ile başlamıştır.
Harbiye'nin kuruluşu çağdaşlaşma tarihinin belki en önemli olayı oldu diyebiliriz. Bundan sonraki dönemin bellibaşlı olayları, bu kurumun eğitiminin sağladığı askerî ve düşünsel etkiler, bu kurumun siyasal gücü elinde tutanlara karşı tutumu, mezunlarının askerî, siyasal ve kültürel hayatta aldıkları yerler göz önünde tutulmadan anlaşılmaz. Kul sisteminin yok oluşu ile eski Osmanlı geleneğinden kopuşun yerine, II. Mahmut'un kurucusu olduğu yeni Osmanlı devletinin toplumla devlet arasındaki ilk bağlantısını kuran kurum olduğu gibi, bu bağlantının sarsıldığı zamanlarda oynadığı rol ulusal birliğin gelişimine, ileride göreceğimiz aşamalarda da hizmet ettiği gibi sözünü ettiğimiz Osmanlı devletine ve onun sembolü olan Osmanlı padişahlığına bağlılığını da en sonunda bu okulun yetiştirdiği Mustafa Kemal ile koparmıştır. Harbiye ve ordu, siyasal olayların inip çıkmaları içinde aldığı rollerle geçen aşamalardan sonra, Türk ulusal birliği ve bağımsızlığı lehine bu bağı ilk koparan kuruluş olmuştur.
E yanii bi zahmet Amerikalı Dr. DeKay ..
Avrupa'da çok korkulan bu hastalığa yakalananları (kolera) bazen bulundukları evin kapı ve pencerelerini örerek ölmeye bıraktıkları halde, Türkiye'de böyle yapılmadığını, sirke vesair maddelerle tedavi etmeye çalışmalarını daha insanca bir çaba olarak takdir eder.
Cahil insanlar devletin ve yurtseverliğin ne olduğunu da bilmezler.
Yüz kişinin göreceği işi bir kişiye yaptıran nice araçlar hep bilimler sayesinde meydana gelmiştir. Halkı cahil olan ülkelerde kazanç ve kar sağlanmaz pratik olarak meydana getirdikleri sanayi ilerlemez.
Reklam
Cahillik halk yığınlarına aşmış, ulemayı ve devlet adamlarını da içine almıştı. Halk yığınları gibi bunlarda ne İslam "ilimini" ne de modern fenleri biliyorlardı. Ulemânın bilgi kaynaklarından biri olan akıl ile öteki bilgi kaynağı olan nakil arasında artık bir fark kalmamıştı. Ezbercilik yüzünden ikisi de tarihsel anlamları bilinmeden tekrarlanan "gelenek bilgileri" olmuştu.
II. Mahmud'un Ulema İle Arasının Mesafe Koyması
"Örneğin düşünülen vergiler, medrese softaların askere alınmas, din kurumunun iznini almadan haciz ve müsaderelere girişilmesi, vakıf işlerini ele alması, Frenk adetlerine karşı aşırı ilgi göstermesi gibi konularda şeyhülislamın verdiği bir muhtırayı yırtarak bu gibi işlerin yalnız hükümdar yetkilerine ait olduğu belirtmiştir.
Yanii çok trajikomik bir ölüm olmuş.
Yeniçeri ocağı kaldırılınca Bektaşi tarikatı yasaklanır. Dönemin en büyük kurbanı Şanizade Ataullah olur. O da felsefi düşüncelerinden ötürü Bektaşilikle suçlanıp sürülmüş, ancak sonradan affına dair hüküm gelince idam hükmünün geldiğini sanarak kalp krizinden ölmüştür.
Devlet işleri bir saatin çarkları gibi birbirine bağlıdır.
Eşkıyalık, derebeylik ve Hıristiyan reaya arasında huzursuzluk Nizam-ı Cedit döneminde yaygın bir hale geldi. Eşkıyalıkla derebeylik bir madalyonun iki yüzü gibidir. Halkın eşkıyalığa zorlanmadığı yerlerde derebeylik tutunamaz. Büyük ölçüde eşkıya toplayamayan güçlüler ayan, derebeyi olamamışlardır. Eşkıyalık ise halkın fakirleşmesinin ve hükümet adamlarının sömürüsüne karşı gelmenin sonucudur.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.