niyazi-i mısri
Mürşid gerekdir bildire Hakkı sana hakka'l-yakîn Mürşidi olmayanların bildikleri gümân imiş Her mürşide dil verme kim yolun sarpa uğratır Mürşidi kâmil olanın gâyet yolu âsân imiş
Semâ, işitme kültürü bu açıdan gerçekten önemlidir. Arif kelâmı önce işitilir; kulaktan içeri girer o nutuk, çünkü arifin kelâmı dölleyici kelâmdır. İçinde enerji taşır. Logos spermaticus, diyor buna Aristo, "Gerçek söz gebe bırakır." Öyle bir kelâm ki kulaktan içeri girdiğinde kalbi döllüyor ve kalbi döllediğinde, "veled-i kalp" yani kalp çocuğu doğuyor. Kalp çocuğu doğduğu zaman, o kişi tekâmül basamaklarında ilerliyor. Arif olmayanların sözleri ise bu kulaktan girip öbür kulaktan çıkan, dölleme gücüne sahip olmayan kelâmlardır. Onların bir tesiri olmaz, silinip, kaybolup giderler. Onun için ârifin kelâmı hakkında, Arifin her bir sözün duymaya insan gerek Sanma ki âlemde hayvan olar anlar bizi diyor Niyazi Misrî bir şiirinde. Arifin sözünü duymaya kulak gerek, dolayısıyla insan gerek, her kulak bunu işitemez.
Reklam
Bir ticaret yapmadım, nakd-i ömür oldu hebâ, Yola geldim, lâkin göçmüş cümle kervan bihaber, Ağlayıp, nâlân edip, düştüm yola tenhâ, garip, Dilde giryan, sîne biryan, akıl hayran, bîhaber. Niyazi-i Misrî
Marifet Okulu
Mârifet, ârifin kalbinde zahir olan bir nûrdur. Rabb-i Müteâl'e yöneldiği nisbette kişi nûra mazhar olur. "Gönül mir'ât-ı Rahmândır, siva'dan kalbini pâk et." Mârifet, Allah Teâlâ'nın kullarına Zâtıyla bilinmesidir. Baktığı her yerde esmâda müsemmâyı görmektir irfan. Hz. Ali'ye sormuşlar, Allah'ı gördün mü diye; Hz. Ali (kv) de cevap vermiş: Görmediğim Allah'a secde etmem. Nerede gördün demişler. Hz. Ali: Olmadığı yeri gösterin. Niyazî-i Mısrî: "Ârife eşyâda esmâ görünür Cümle esmâda müsemmâ görünür Bu Niyazîden de Mevlâ görünür Adem isen semme vechullâhı bul." İlim kesbî iken, mârifet vehbîdir.
İlyas (a.s.) Allahu Teâlâ, Kur’ân-ı Kerim’inde İlyas (a.s.)’dan iki sûrede ve üç âyette bahsetmiştir. En’am Sûresi - 85 / “Zekeriyâ, Yahya, İsâ ve İlyas’a da hidâyet ettik; hepsi de salih kullarımızdandır.” Safaat Sûresi - 123 / “Doğrusu İlyas (a.s.) da peygamber- lerdendir.” Safaat Sûresi - 129 / “İlyas (a.s.)’a selâm olsun işte biz iyi davrananları böyle mükâfatlandırırız. İşte o mümin kullarımızdandı.”
Rûz-i Hızır (a.s.) Rûz-i gün, Hızır, ‘yeşillik’ anlamına gelir. Hıdırellez günü Miladi Mayıs’ın altısına denk düşer. Osmanlı Devleti’nde Hicri takvimin kullanıldığı dönemde, mali hesaplarda ve taksit dönemi olarak belirlenen zamandır. Hadrah yani Hızır’dan bir kişi veya bir şeyin mânevi değerini ve yüceliğini anlatmak için kullanılan bir kelimedir, sıfattır. Bu kelime saygı ve değer vermeyi ve bahsedilenden sevgi ve korku duymayı anlatır.
Reklam
Zülkârneyn, Âb-ı Hayat-ı bulmak için yolculuğa çıktığında, Hızır (a.s.)’ı keşif için önden yollamıştır. Hızır (a.s.) bir hadis-i şerifte, Musa (a.s.)’dan evvel yaşadığı ve hayat suyunu içerek ömrünü uzattığı anlatılır. Ayrıca İbrahim (a.s.)’a ilk iman edenlerdendir.
Ebu Hüreyre (r.a.) tarafından gelen bir hadis-i şerifte Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Hızır (a.s.) her nerede namaz kılarsa orası yeşillenir.” İkrime’den gelen rivâyete göre ise şöyledir: “Her nereye gitse, orası yeşillenir.”
Müfessirler Hızır (a.s.)’ın isminde ihtilaf ederler. Bir rivâyette derler ki, adı Ermiya’dır. Bir rivâyette de adı Elyesa’dır. Diğer bir rivâyette adı Belya’dır. Ama ortak olarak görüş Hızır’dır. Hızır denmesinin sebebi ise şöyle anlatılır: Bir gün taş üstünde oturuyordu ayağa kalktığı zaman o taş da kendisiyle yürüdü. Yine bir rivâyette derler ki, nereye ayağını basarsa bastığı yer yeşil olur. Onun için Hızır derler. Nuh (a.s.) zamanında yaşamıştır. Nuh’un gemisinde kendisi de bulunmuştur.
Hakk’ın yüzünü görmek isteyen her yüzü Hak bilmeli Hızır’ı görmek isteyen her gördüğünü Hızır bilmeli.
1.000 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.