Bu kitabı siz de benim gibi bir çok yerde görüp merak etmişsinizdir. Merak etmekten daha fazlasını yapmaya karar verdiğimde şu kötü huyumdan dolayı okuyamamıştım. Nedendir bilinmez herkesin beğendiği şeyleri okumama gibi enteresan ve saçma bir huya sahibim. Bu duyguyu yendim ve kendimi kitabın akışına bıraktım,iyi ki de bırakmışım.Çünkü kitap öyle ben ki ...
Hayatımda hep anlaşılmadım,bunun sorununu epeydir yaşadım , yaşıyorum. Hikayemizin ana karakteri Raif bey de öyle, benim gibi bu sorundan muzdarip. Dünya iyi kalpli ve ince ruhlar için bir zindan bence. Kimse kimseyi tanımıyor ve anlamıyor sadece tanıdığını ve anladığını sanıyor.Ve insanlar artık ruha değil görünüşe bakıyor.Bu yüzden midir bilinmez ama Raif bey'i de kimse tanımak istememiş.O da bir başkasının ilgi alanına girmemeye gayret etmiş, saklamış sahip olduğu değerli şeyleri en ücra köşelere bir kadının gelmesini beklemiş. Kadın gelmiş, hikaye başlamış.O hikayeyi size ben anlatmayayım,hadi kalkın okuyun. Bende şu aşağıya bir yerlere kendimi gördüğüm bir alıntı bırakayım. İyi okumalar güzel okurlar :)
“Berlin'de yalnızsınız değil mi?" dedi.
"Ne gibi?"
"Yani... Yalnız işte... Kimsesiz... Ruhen yalnız... Nasıl söyleyeyim... öyle bir haliniz var ki..."
"Anlıyorum, anlıyorum... Tamamen yalnızım... Ama Berlin'de değil... bütün dünyada yalnızım... küçükten beri..."
"Ben de yalnızım..." dedi. Bu sefer benim ellerimi kendi avuçlarının içine alarak: "boğulacak kadar yalnızım..." diye devam etti, "hasta bir köpek kadar yalnız..."