Evde yetiştirdiğiniz bitkilerden birinin yaprakları sararıp dökülmeye başladığında bunu sizi zahmete sokmak veya adımızı kötüye çıkartmak için bile bile yaptığını düşünmezsiniz. Bitkininzin bu “davranışını”size verdiği bir mesaj olarak yorumlarsınız: suyu, gübresi veya ışığı ya az ya da fazla gelmiştir; eksiklik mi var yoksa fazlalık mı diye anlamaya çalışırsınız. Çocuklar bitkilerden daha karmaşıktır ama daha çetrefilli değil. Görünüşteki kaprisleri gereksinimlerini açığa vurur; bir şey eksik kalmış ya da fazla gelmiştir. Ya davranışı sizi kışkırtma yönelik değilde bir sonuç, bir cevap, bir tepkiyse?
Heyecan ve korkunun arasındaki farkı yaratan başa çıkma kapasitemize olan inancımızdır. Başa çıkma becerilerinize inancınız yeterli ise orta derecede tehlikeler karşısında heyecan, inancınız düşük ise korku duyarsınız.
Bir aslan bir koyunu yerse bu haksızlık mıdır? Koyun açısından bu durum adil değildir. Hiçbir tahrik olmaksızın gaddarca ve kasten öldürülmüştür. Aslan açısından bakıldığında ise bu durum adildir. Aslan açtır ve bugünlük yiyeceği hak ettiğini düşünmektedir. Kim haklı? Bu sorunun nihai ve evrensel bir yanıtı yok çünkü haklılık algısal bir yorumlama, bir soyutlama, kendi kendine yaratılan bir kavramdır. Bir hamburger yediğinizde durum nasıl? Bu haksızlık mıdır? Size göre hayır. Dana açısından bu kesinlikle haksızlıktır. ( ya da haksızlıktı!) Kim haklı? Gördüğünüz üzere nihai “doğru” bir yanıt yok.