O'nu sevmeyi de O'dan korkmayı da bilmekle olur. - Korkmak mı? Ama neden korkayım ki? O, korkulacak bir varlık mı?
-Bu korku bir caniden korkmak gibi değil kızım, hürmet ettiğin kişiden çekinir gibi. Sevdiğin kişiye hürmetin olduğu gibi, ondan çekinirsin de. Onun gözünde kötü duruma düşmekten korkarsın ya, eğer utanılacak bir şey yaparsan saklarsın ;lakin ALLAH'tan bir şeyi saklayamazsın, bu böyle bir korkudur, O'nun sevgisini kaybetme korkusu, O'nun rızasını kaybetme korkusu.
.... ~...
(Ey Resûlüm!) De ki: "Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayan ve
merhamet edendir."
Âl-i İmrân 31.
Âyet-i kerîmede Allah'ı tanımak ve bilmekten değil, O'nu sevmekten söz edilmektedir.
Çünkü samimi sevgide, münâfıklık olmayıp yakın ilgi, alâka ve bağlılık vardır. Bundan dolayı bir şeye ne kadar ilgi ve alâka gösteriliyorsa ona olan sevgi de o ölçüde demektir. Allah'ı sevmenin ölçüsü de O'nun emirlerini içtenlikle sevmek, yakın ilgiyle onları yerine getirmek, Resûlü'ne/onun sünnetine uymak ve onun prensiplerini örnek almaktır. İşte buna karşılık da yüce Allah, bizi seveceğini ve mağfiret edeceğini vaadetmektedir.
Allah'tan ve ahiret gününden habersiz yaşıyorsun. Gecenin koyu karanlıklarında binbir çeşit günah işliyorsun. Gündüzün her anında binbir türlü haksızlık yapıyorsun. Bütün bu yaptıkların ânı ânına izleniyor. O suçlarını örttüğün gecelerin, o altında keyif çattığın mehtabın dile gelerek her şeyi sayıp döktüğünü bir düşün..
Allah görünmüyor diye, yok mu sayıyorsun O'nu?
Allah, karanlık her gecenin ta içindedir. Üzerimizde dolanıp duran Ay'ın her anındadır. Akşam güneşinin kızıllığında , mehtabın aydınlığındadır. Allah her yerdedir, O sizi bütünüyle kuşatmıştır. Bir gün gelip sizi kuşatan her şeyin dile gelerek konuştuğunu, tanıklığa çağrıldığını düşünün!