Doç. Dr. Mehmet Ulukütük hocamın "Kesinlikle kitaplığınızda olmasını isterim." diyerek önerdiği bir kitaptı. Uzun zamandır kitaplığımda vaktini bekledi. Hocamın kitabı önerdiği konu bağlamında (Ahlak felsefesi) muhtevasını tahmin ediyordum ancak "isyan" ile bağdaştıramıyordum. Çünkü isyanı hep Hakk'a karşı olmak olarak barındırmışız zihinlerimizde. Okuduğumda anladım ki asıl isyan, Hakk'a karşı olana isyanmış. İnsan kendini ve hakikati ancak kendinden olmayana, batıla, yanlışa ve masivaya isyan ettiğinde bulabilirmiş.
Açıkçası çok zor, derin ve ağır bir kitap. Farklı dönemlerde tekrar okunmalı diye düşünüyorum ancak yine de ilk okuyuşumda dahi kazandığım bakış benim için çok özel ve çarpıcı oldu. Derin düşünmeyi sevenlere tavsiye ediyorum..
Çocuğun ahlak yapısını bir gün tamamen ihmal edersek, o zaman makine kadar gaddar ve merhametsiz, kindar ve hürmetsiz olarak yetişecek gençliğin karşısında, büyük din ve ahlâk dahimiz Mehmet Âkif'in şu acıklı hitabı, ister istemez dudaklarımızdan fışkıracaktır:
"Bırak tahsili evlâdım, sen ilkin bir hayâ öğren!"
Biz, tahsilden önce hayâyı pek iyi bilen, kendini bilen, cesur, fedakâr, vatansever, imanlı bir nesle ilk öğretimin kutsal kapısını açmak zorundayız.
Ferdi olarak yaşamasını bilen insan, isyana âşıktır, hakkın çiğnendiği yerde, haykırmak ister. Halka sevimli görünmesini bilen zâlime karşı dikelmek onca hakikî cihaddır. Haksızlığa karşı isyan halinde o, Allah'a yaklaştığını hisseder, benliğinde ilâhî bir temasın varlığını duyar. Hayatî menfaatler, kibirler ve istiğnalar uğrunda değil de, sade hakkın yaralandığı yerde içimizden Allah'a doğru yönelen bu isyan, ahlâk hâdisesini ortaya koyucudur.
Erdemli adam, başkalarına iyilik yapmak için yaşadığını düşündükçe, kendinde ebedi olmak isteyen bir varlığın çiçeklendiğini duyar; kendinden çıkar ve ruhu ile âleme yayılır.
Bedenine ve menfaatlerine bağlı bütün isteklerden sıyrılınca insan erdemli olur. Onda üzüntü ve acılar da kalmaz. Çünkü isteklerin doyuma ulaşmayışı acı doğuruyor. İstekler yok olunca acı konusu kalmıyor. Böylelerinde ihtiras ile bencil istekler bulunmadığından kimseye fenalık yapmıyorlar; onlar erdemlidirler. Erdemliliğini bilmek de mutluluk getirir.
Ancak toplumun fertte tanımadığı değerleri kendinde yaşatmaya çalışmak, insanı küçük ve kötü bir ruh haline sürükler. Buna kibir denir. Kibir, ruh yapısı boş ver insanlara sevgisi az olanların kendilerinde birtakım değerler uydurmaya zorlanmalarıdır.
Saygıyı duyan insanın asıl kendi ruhunda büyüklük yaşanmaktadır. Saygısı ne kadar çok ise insan o kadar büyüktür. Büyük ruhlar, büyük saygıların barındığı yerdir.