Sapık şeyhin ifadesinden,
"Ahmet C. benim müridim olur. Ahmet'i çok kereler badeledim ve ters ilişkiye girdim. Ahmet C. dergâha kendi yakınlarını ve akrabalarını getirirdi. "Yılmaz Y. benim müridim olur. "Ümüt S'yi sadece badeledim. Cinsel ilişkiye girmedim. Ümüt yanında kardeşi Muhammet ve eşi Ayşe S.'yi getirdi. Ayşe'yi çok kereler
Sayfa 56 - Kırmızı Kedi YayınlarıKitabı okudu
“En baştan söyleyeyim, unutun Cevriye’yi. Yeni adımla sesleneceksiniz. Ama işte çok düşündüm, bulamadım. Beraber seçelim diye getirdim kitabı. Ne zormuş kız insanın kendine isim bulması. Birgül dedim ben ama nasıl olur bilmem?” diye mahcup bir edayla isim önerisinde bulunan teyzemin üstüne atladı annem. “Sen gülsün de biz diken mi Cevriye? Birgül öyle tek bir tanecik gül olursa olur. Senden önce biz varız” diye hırladı kardeşine. Ölüyordu annem fesatlıktan. Hadi gel beraber değiştirelim adlarımızı abla dese, anında atlayacak, birimiz Birgül, birimiz Nurgül olalım deyiverecekti ama teyzem bu konuda pek davetkâr değildi. “Zeyneplerin hepsi mutlu oluyor, fark ettiniz mi? Zeynep mi olsam acaba?” diye ikinci bir öneriyi bıraktı masaya teyzem. Bu sefer yengem karşı çıktı. “Hepsi değil be abla, benim bir arkadaşım vardı rahmetli, senelerce hastalık çekti” diye çizdi Zeynep’in üstünü. “Figen nasıl?” diye sordum teyzeme. Figen diye öğretmenim vardı benim, çok severdim. Teyzem sözlükten baktı. “Dalga mı geçiyorsun sen benimle Hande, Figen de ağlayan demekmiş. Ben ne diyorum sen ne diyorsun? Seninkine baktım, gülen demek. Kişneyip duruyorsun bütün gün, ondan demek ki” dedi teyzem. Ortamın gerginliğinden ben de aldım nasibimi. O da Hande koyacakmış kendi adını ama bir aileye bir Hande yeter diye koymamış.
Reklam
Diyarbakır’ın Kürtler açısından önemli bir tarihi var. Osmanlı sultanı 1. Selim (yavuz sultan selim) 1514’te Safevilere karşı bir sefer düzenledi. Safevilere karşı Kürt beyleri ile ittifak kurmuştu, bu beyler Sultan Selim’in teklifini yerel yöneticiler olarak yetkilerinin tanınması ve bu biçimde örgütlenmiş olarak Osmanlı koruması altına girmeleri koşuluyla kabul ettiler. bu anlaşmayla büyük ve küçük tüm Kürt beyleri 1515’te Diyarbakır (Amed) eyaleti altında örgütlendiler ve o zamandan bu yana Diyarbakır Kürtlerin başkenti oldu.
Av Mevsimi, 2010
Turgul bu alandaki tüm beklentileri karşılıyor. İsimleri bir yana, lakapları Avcı( Şener Şen), Deli( Cem Yılmaz) ve de Çömez( Okan Yalabık) olan üç polis, bir bataklık alanında bulunan kesik bir koldan yola çıkarak, gizemli bir cinayeti çözmeye çalışıyorlar. Ve de ilmek ilmek sonuca yaklaşıyorlar.
Okuduğumuz kitaplardan memleket adının geçmesi bambaşka bir huzur
Cuma sabahı Konya'dan Mevlevi gülpakları, Sema ayinleri ve salavatlar eşliğinde yola çıkmış yürüyorduk. Her zamanki gibi merkezefendinin sağında kuşbaş ve berber Birgül sonunda meczup ve ben. Arkamızda da cayraskal yüklü develeriyle Sümbül ile Telli. Çumra, İsmail yoluyla Ulukışla'da Konya hududunu terk edip Yanikhan, Gülek boğazı üzerinden Adana ve Misis, oradan da Kurtkulağı, Payas istikametinden Antakya'ya uzanan güzergahı. Antakya, Hac kervanına Anadolu'dan son katılan hacılar için şenlik yeri, çünkü sonra sıcak Topraklar; ayaklarımız yanarak yürüyeceğimiz arazi. Ramazan'a 3 gün var. Bir yandan mevsim sıcakları bir yandan Ramazan olunca sefer programımızda gündüzden geceye dönecek.
Ebu Hureyre (radıyallahu anh)’dan rivayet edilen bir hadisi şerifte şöyle buyrulmaktadır: “Haya imandandır. Ümmetimin en hayâlısı Osman’dır.” Osman (radıyallahu anh)’ın faziletleri hakkında rivayet edilen hadislerden bir tanesi de şu hadistir: “Âişe (rha) anlatıyor: “Ebu Bekir (radıyallahu anh) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in yanına girmek üzere izin istedi. Bu sırada Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) yatağı üzerinde yatmakta idi. Üzerinde benim bürgüm vardı. Rasulullah halini bozmadan izin verdi. Konuştular ve meselelerini hallettiler. Ebu Bekir gitti. Bir müddet sonra Ömer girmek için izin istedi. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) aynı halini hiç değiştirmeden ona da izin verdi. Ömer'in ihtiyacını da gördü. Sonra o da gitti. Bir müddet sonra Osman izin istedi. Bu sefer Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) yatağından doğrulup oturdu. Üstünü başını düzeltti. Bana da "Elbiseni üzerine topla!" diye emretti ve ona da girmesi için izin verdi. Onun da ihtiyacını gördü. Osman da gitti. O gidince ben dayanamayıp "Ey Allah'ın Rasûlü! Ebu Bekir ve Ömer gelince halinizi bozmadığınız halde Osman gelince kendinize çekidüzen verdiniz. Bunun sebebi nedir?" diye sordum. Dedi ki: "Osman çok utangaç birisidir. Ben istifimi hiç bozmadan eski halimde iken içeri aldığım takdirde arzusunu açmadan gideceğinden korktum."
Sayfa 49 - E-KitapKitabı okudu
Reklam
Bir Özdemir Asaf-Sıddık Akbayır
Gönlünce Yaşar, istediği zaman istediği kadar çalışır. Kimseye zarar vermeden, kimseyi rahatsız etmeden, kırmadan Kendi uçurumunu Yaşar. Hem Atılgan hem çekingen; hem cesur, hem ölçülü olan bir gül sert Birgül sivri çıkışları pek görülmeyen, bütün bu özellikleri birbiriyle çelişmeyen özel bir isimdir.
"Ahsen lafa atladı "Bir daha mı geleceğiz dünyaya?
Nurgül lafa atladı: "Bir daha mı geleceksin düyaya? Hayatını yaşa." Kahkahayı patlatarak, "Zaten yaşlanınca mecburen uzun etek giyeceğiz." Zümra: "O halde size ufak bir hikâye anlatayım ne dersiniz?" diye sordu. Hepsi bir ağızdan koro gibi "Evet." dediler. "Çok eskilerden zengin asabiler bir günlük yola gidip pahalı ipekler, atlas kumaşlar alır bir gece çölde kaldıktan sonra evlerine varınca satarlarmış; ama bir türlü yakalarını kurtaramadıkları kırk haramiler çoğu kez bunları soyarmış. Asabiler yine alışverişlerini yapıp çölde konaklamışlar. Konuşmaya başlamışlar 'Yahu ne yapsak ne etsek, soyulmamak için uyumasak mı?" derken biri ortaya atlamış 'Siz rahat rahat uyuyun, ben beklerim kırk haramileri görünce size haber veririm; kalkarsınız, savaşırız." demiş. Herkes kabul etmiş ve uyumuşlar. Kırk haramiler yine gelmiş, bunları soymuş tam kaçarlarken asabiler uyanmış. Tabi iş işten geçmiş artık. Bu sefer almışlar adamı ele 'Be adam madem uyuyacaktın niye beklerim dedin?' diye sormuşlar. Adam 'Ben hiç uyumadım ki...' diye cevap vermiş. 'Ee, peki neden haber vermedin?' demişler. 'Vallahi...' demiş 'Öyle keskin kılıçları vardı ki korktum size bağıramadım. He, demiş yalnız size o zaman bağıramadım, şimdi istediğiniz kadar bağırayım' diye eklemiş. 'İş işten geçtikten sonra bağırsan ne olur, bağırmasan ne olur.' deyip adamı serbest bırakmışlar. Aynı bunun gibi, gençlik devrende yapmazsan, yaşlandıktan sonra yapsan ne olur yapmasan ne olur."
Elinde tuttuğu şeyin bir şeker kâsesi olsa da çok sıkılınca kırılabileceğini ancak parmaklarından akan kanı görünce anladı.
_Tinin Görüngübilimi, bilincin değişiminin yolculuğunun betimidir. _Her şey kozmik tinin görüngüleridir. Bu gerçekliklerin dışında aşkın bir varoluş bulunmaz. Her şey bu dünyada olup biter ancak bilen özne ile bilinen şey mesela bilinç ve dünya aynı şeydir. Hepimiz her şeyi kapsayan kozmik ruhun parçalarıyızdır. O tekil ve tüm olan tin'dir.
Reklam
“Bence korkaklar aldatır… Bağlanmaktan korkanlar, sevmekten korkanlar aldatır. Aldatınca sanki o sevginin tutsağı olmadıklarını kendilerine kanıtlar, rahatlarlar…”
“Güzelliğine itirazım yok, ama buzdan heykeller de uzaktan güzel görünürler. O güzelliği koynuna alırsan donarsın. Bilmem anlatabildim mi?”
Hiçbir insanın acılarını kabul etmeme seçeneği yoktu. Herkes tartıda payına düşen ne kadarsa, o kadar acıyı taşımak zorundaydı.
Eşitsizliklerle örülü dünyada, ilişkilerde denge beklemek saflıktı, en azından aşırı niyetti.
“Geçen gün söylediklerin doğruymuş. Ayrılık acısı, elimi kesince duyduğum acıyla kıyaslanamazmış.”
Sayfa 240 - NoktakitapKitabı okudu
57 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.