Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Doğruyu hiçbir şeye, dünkü düşüncemize bile feda edemeyiz; yoksa yalan söylemiş, dünyaya karşı da, kendimize karşı da en büyük, en utanılacak suçu işlemiş oluruz."
Sayfa 144 - Yapı Kredi Yayınları, 18. BaskıKitabı okuyor
"Düşüncemizi kendi haline bırakmalıyız; değişecekse değişsin; değiştiğinin farkına varmadan değişsin..."
Sayfa 143 - Yapı Kredi Yayınları, 18. BaskıKitabı okuyor
Reklam
"Haddini bilmek, yaşını bilmekle başlar derlerse inan, doğrudur."
Sayfa 142 - Yapı Kredi Yayınları, 18. BaskıKitabı okuyor
"Açıkça söylenildi mi, ne olduğunu göstermeyecek hiçbir yanlış yoktur."
Sayfa 140 - Yapı Kredi Yayınları, 18. BaskıKitabı okuyor
"Mânâsız bir sözü, bir yanlışı, bir yalanı istediğin kadar güzel şekle sok; gene yanlıştır, gene yalandır."
Sayfa 140 - Yapı Kredi Yayınları, 18. BaskıKitabı okuyor
Hayat hâtıralardan ibarettir; hattâ ümitler, gelecek günlerden beklediğimiz de birer hâtıradır: geçmişte değil, gelecekte birer hâtıra...Biz onları anarız, hatırlarız, onları da içimizde eski günlerimizi gördüğümüz gibi görürüz, onlar da çoğu zihnimizden gelecek değil, geçmiş kisvesi ile, "edeceğim, olacağım" diye değil, "ettim, oldum" diye geçer.
Sayfa 38 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Orhan Veli beyefendi
Ataç Orhan'a hiçbir zaman tutmıyan bir sürü isimler arar dururdu. Bunlardan bir tanesi üzerinde çok ısrar etti; amma, yi­ne olmadı: «Şakuli solucan!» Orhan Veli de kendini korumak : için Nurullah Ataç yerine sadece «Nuri Bey» diyordu.
Onların hayır demesi bir inancın verdiği cesaretten değil, alışık oldukları yerlerden uzaklaşmağa cesaret edemedikleri içindir. Onlar kendilerine bir sınır çizmez, kendileri için başkalarının çizdiği sınırı -bir sınır olduğunu bilmeden, sınırsızlık sanarak- kabul ederler.
Kendime varıncaya kadar her şeyi unutup büsbütün yalnız olmak, benliğimi yitirmiş de tabiatın o bilmeksizin yaratıcı kaygısızlığına ermişim gibi öyle tasasız, düşüncesiz, baktıklarımı görmeden, gördüklerime bakmadan yürümek belki daha hoşuma gidecekti. Ama savamazdım. Sükûttan bile sessiz, ışıktan bile gölgesiz bir hayalin elinden kaçılır mı? Bana çevremdeki ağaçlar, otlar, taşlar gibi olmadığımı, ne yapsa düşünmekten, o ağulu nimetten geçemiyecek bir insanoğlu olduğumu hatırlatmaktan başka bir suçu yoktu ki!..
Sayfa 138
Bir toplumda ahlâkın ilerlemesini, düzelmesini istiyor musunuz? o toplumda edebiyat, sanat merakını uyandırmağa, geliştirmeğe çalışın. Çocuklara, gençlere şiirler, hikâyeler, romanlar okutturun, onları tiyatrolara, sinemalara gönderin. O hikâyelerin, romanların, oyunların insanlariyle tanışsınlar, onların hayatlarını hayallerinde yaşasınlar, öğrensinler onların içlerini, böylece gerçekteki insanları da daha iyi anlarlar. Çocuğunuz büyüyünce ne olacaksa olsun, küçükken siz ona edebiyatı sevdirmeye bakın; ilim, bilgi sonradan gelecektir; önce insanlığını kurmak, hayalini işletmek gerektir.
Reklam
Bir toplumda gerçek ahlâkın gelişmesini diliyorsanız, insanlar arasında anlaşılmağı, biribirini sevmeyi, biribirine acımayı, biribirini saymayı artırmaya çalışın. Bunun yerine yasaklar düşünüyorsunuz. İnsanların biribirini sevmelerini, saymalarını isterken de bunu bir ödev diye, bir borç diye gösteriyorsunuz, onu da bir yasağa çeviriyorsunuz: "Şunu, falanı seveceksin, sevmemen yasaktır." Neden sevmek bir ödev, bir borç olsun? Neden sevmemek yasak olsun? Bırakın, sevip sevmemekte serbest olayım ki kendiliğimden sevmeyi seçeyim, yoksa yüksündürürsünüz sevmekten, kurtulmaya özendirirsiniz.
Benim bildiğim, bu yeryüzünde pek az kimsenin bir fikri vardır, pek az kimse fikirlerle uğraşır. Kişioğlu düşünen bir varlıkmış, düşünebilir demek daha doğru olur. Canı isterse düşünür. Yapacak başka bir iş bulamayıp pek bir bunalınca düşünür. Düşünür, düşünür ya, çıkarını düşünür, gemisini kurtarmağı düşünür, gününü gün etmeği düşünür, başı sıkışınca arpacı kumrusu gibi düşünür, kötü kötü düşünür, fikirler üzerinde düşünmez.
Ben, bir kitap üzerine bir fikir edinmek istedim mi, o kitabı kendim okurum. Sonra, o kitabı benim gibi zevkleri için okumuş kimselerle konuşmaktan da hoşlanırım; sizin eleştirmecilerinizle değil, kendilerini bırakıp okuyanlarla konuşurum...
Bir kitap eğlendirmek için, kelimenin sanattaki mânâsiyle eğlendirmek, zevk vermek için yazılıyor; sonra bir adam çıkıyor, kitap okumayı kendisine iş edindiği için o kitabı okuyor, belki beğenmiyor, sıkılıyor, her sayfayı okurken: "Ben bunun üzerine ne söyliyeceğim? ne söylemeliyim?" diye düşünüyor, kendisini zevkine de, sıkıntısına da bırakmıyor, yani durumu, sanat eseri karşısında asıl gereken durum olamıyor... Öyle bir adamın söylediğinin ne değeri olur?.. Siz tiyatroya gidiyorsunuz, gülüyorsunuz, ağlıyorsunuz, sahnede olanlara yarı inanıyorsunuz; eleştirmeci gidiyor, gazetesine vereceği yazıyı düşünüyor. Tiyatro eseri karşısında, sorarım size sizin durumunuz mu doğrudur, onunki mi?
Kitap daima pahalı bir şeydir, en ucuz satıldığı zamanlarda dahi pahalıdır edebiyatı gerçekten sevenler bunu bilirler, bir yığın kitap alırlar, içinden ancak bir ikisini okur, onları beğenirler. Ama kendi sevebilecekleri kitapların basılabilmesi için bu masrafı göze almaları gerektiğini anlamışlardır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.