Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Kapı olmak hiç de sevimli değil,” diyordu içimizdeki çamların en yaşlısı, “Bir kere, kapı olunca kilit takarlar bize. İnsanoğlunun böyle acayip huyları vardır. Evet, gözümümüzün yaşına bile bakmadan kilit takarlar. Kilit ne demektir bilir misiniz?” “Ne demektir?” “Ben size söyleyeyim, kilit, insanın utancı demektir her şeyden önce… İnsanoğlunun
Beni iyi dinle kızım. Hep yanında olamayabilirim senin. Ruhum seninle olsa bile, kim bilir belki erken veda eder bedenim. Dünyanın bin bir türlü hali var kızım ve insanların bin bir yüzleri. İnsanlara adım atmadan önce emin ol kızım, niyetlerinden, samimiyetlerinden, gizlediklerinden. Dostun az, mesafen ise çok olsun insanlarla. Bana sarıldığın gibi, kendine sarılmayı da öğren. Her canın yandığında bana koştuğun gibi, ayakta durmayı da öğren. Sana sevgiyi anlattığım kadar belki anlatamadım kötülüğü. Ama hislerine güven kızım. Şüphe duyduğun her şeyden uzak dur. Sana ellerimin sıcaklığını ve gözlerimin sevgi dolu bakışlarını bırakıyorum. Bir gün bir erkeği sevecek olursan eğer, gözlerinde bu derinliği ve içinde bu sıcaklığı ara kızım. Sana duam o'dur ki ; ben seni Allah'ın bir hediyesi gibi sevdim, benden sonra da seni öyle sevsinler kızım... Uğur Gökbulut
Reklam
Sevilen insanların sadece yüzleri saklanmıyor hafızalarda; kullandıkları eşyalar,oturdukları evler, yaşadıkları şehirler, tırmandıkları ağaçlar mücevhere dönüşüp, ziyaretçilere kapalı o çok özel müzelerde yerini alıyor.. Su içtikleri kupa, şampiyonluk kupalarını değersiz kılıyor, kullandıkları dolmakalem, bir nefeste içine çekebiliyor denizleri, kurdukları salıncak, gökyüzüne kadar yükselebiliyor.. / satılık nefesler
Sayfa 113Kitabı okudu
Şiir
SENİ ÖPSEM Seni öpsem, gülse bir halk Seni öpsem, yoksulluk Utansa verdiği acılardan Kırılsa her türlü korkunun kanadı. Seni öpsem, silinse Alın çizgilerinden gam
Acılar, iniltiler, hastalıklar, ağrılar, umutsuzluklar, çaresizlikler ve küf kokuları yükseliyor bu evlerden. Bayram ıskalamış, bayram hiç uğramamış bu evlere. Bayram paketleri, alevler arasında cayır cayır yanan bir eve serpilen bir kova su gibi. Çaresizlik, şaşkınlık, yalnızlık var bu insanların yüzlerinde. Elimizdekileri görünce, hemen esip geçiveren tatlı bir rüzgâr gibi gülüveriyor yüzleri ama o kadar... Sonra hemen yine eski hüznün koyuluğuna gömülüyorlar.
yıl 1912. bir çocuk 13-14 yaşlarında. fransa'da bir kasabada yaşıyor. bu kasabanın ortasından bir ırmak akıyor ve kasabanın evlerini bu ırmağın bir köprüsü birbirine bağlıyor. bu çocuk bir gece evinde uyurken büyük bir gürültüyle uyanır. kasaba halkı ellerinde meşaleler evin önünde toplanmış. çocuk ne olduğunu anlayamaz. o kalabalıkla birlikte ırmak boyunca yürümeye başlar. çocuğun annesi en son o köprüden ırmağa atlarken görülmüş. saatlerce yürürler. ve sonunda ırmağın bir kenarında çocuğun annesinin cesedini bulurlar. kadın intihar etmiştir. çocuğun annesini gördüğü sahne ise şu; annesinin geceliği sıyrılmış ve o bez yüzünü kapatmış. çocuğun gözünden bu sahne hiç gitmez. öyle ki o çocuk ileride sanat hayatının bir döneminde hep insan portreleri yapar ama portrelerde insanların yüzleri hep bezlerle örtülüdür. rene magrit- fractalontology.files.wordpress.com/2009/07/magritt...
Reklam
Bazı vakit, birileri ile olsak dahi yalnız kalırız. Bu meseleyi anlatan nice söz, nice şiir vardır fakat hiçbiri Sait Faik gibi anlatamaz: "Sanki ben her akşam onunlaymışım gibi, bir yalnızlık duyuyorum." Tam anlamı ile yalnızlık, çok fena sevgili okur. Siz siz olun, kendinizi dahi yalnız bırakmayın. Var olun. Sait Faik Abasıyanık -
Kamp sakinlerinin rüyalarında en çok görülen şey neydi? Ekmek, pasta, sigara ve ılık banyo. Bu basit arzuların giderilememesi, arzu giderici rüyaların görülmesine neden oluyordu. (sf 43) + Hayallere dalabildiği zaman, tutuklunun hayal gücü, geçmişin, çoğunlukla önemli değil, önemsiz olaylarıyla oyalanıyordu. Nostaljik belleği bu olayları yüceltiyor ve garip bir yapıya sokuyordu. Kendi hayalimde otobüslere biniyor, dairemin ön kapısını açıyor, telefona cevap veriyor, ışıkları açıyordum. ... bu anılar insanı ağlatabiliyordu. Tutuklunun içsel yaşamı daha çok yoğunlaşma eğilimi gösterdikçe, sanatın ve doğanın güzelliği, o ana kadar hiç olmadığı şekilde yaşanıyordu. ....Auschwitz'den Bavaria'daki bir kampa yaptığımız yolculuk sırasında sevk vagonunun küçük, telli penceresinden, gün batımında patlayan doruklarıyla Salzburg Dağları'na bakarken birisi yüzlerimizi görseydi, bunların, bütün yaşam ve özgürlük umutlarını yitirmiş insanların yüzleri olduğuna kesinlikle inanmazdı.
Mahşerin dört atlısı. ..
İncil' deki 7 Kıyamet Mühürü Birinci mühürO anda dört yaratıktan birinin, gök gürültüsüne benzer bir sesle, «Gel!»dediğini işittim. Bakınca beyaz bir at gördüm. Bu ata binmiş olanın bir yayı vardı. Kendisine bir taç verildi ve galip gelen biri olarak zafer kazanmaya çıktı. Kuzu ikinci mührü açınca, ikinci yaratığın «Gel!» dediğini işittim. O
TOMA romantizmine dair
O yaz günü -unutulmaz yaz günü- Taksim Meydanındaki kalabalık, fırtınada kükreyen bir denizden çok, yumuşak ama sürekli dalgalarla kıyıyı döven sabırlı, inatçı bir gelgiti andıran hareketlerle siyah giysili, maskeli, durmadan gaz bombası atan polislerin karşısında önce geri çekiliyor, biraz kendini topladıktan sonra yine dönüyor, her
Sayfa 53 - Doğan Kitap 1.Baskı Mayıs 2015Kitabı okudu
Reklam
Sessizlerin, anlatmayı bilmeyenlerin, kendini dinletemeyenlerin, önemli gözükmeyenlerin, dilsizlerin, o iyi cevabı hep olaydan sonra evde düşünenlerin, insanların hikâyelerini merak etmediği o kişilerin yüzleri diğerlerinden daha anlamlı, daha dolu değil mi?
Sayfa 274 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
8. Hikaye Tamamlama Etkinliği
Hikayemiz bu ileti altından yürütülecektir. Katılımcı sırası ve yorumlar için: #11646309
NigRa
NigRa
Saat gece yarısını çoktan geçmiş "yarım" diye belirtilen 12.30'u göstermekteydi. Akreple yelkovan iki ayrı uçtaydı, kavuşamayan iki aşık gibi diye düşündü. Sonra aklı yine yarım kavramına kaydı. 24'ün yarısı 12
1.477 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.