Senin duyguların mı? Duyguların mı?"
Philip'in sesindeki hainlik değildi.
Çok daha beter bir şeydi.
Gerçekten ve samimiyetle şaşırmış ve gücenmişti.
"Sende duygu yok ki! Sen hiçbir zaman, hiçbir şey hissetmedin! Hiçbir zaman acı çekmedin!" Yılların toplami Rearden'in suratına bir tokat gibi inmişti.
Tipki John Galt Hattı'nın lokomotifinde o gün hissettiği şeyi hissetti...Philip'in gözleri, o solgun, yarı sıvı gözler, insanlığın nerelere kadar alçalabileceginin simgesi gibiydi. Tartışmasız bir acı, ona ek olarak da bir iskeletin yaşayan insana küstahlığı, ondan acıyı en yüce değer olarak kabul etmesini istemesi Sen hiç acı çekmedin, diyordu o gözler, onu suçlamasına...Oysa o, madenlerinin elinden alındığı gece, ofisindeki hâlini görüyordu...Armagan Sertifikasını imzalayıp Rearden Metal'i teslim edişini görüyordu...bir ay boyunca uçakla Dagny'nin kalıntılarını arayışımı görüyordu.
Sen hiç acı çekmedin diyordu o gözler, kendini haklı bulan bir tiksinti duygusuyla Oysa o, tüm bu olaylar karşısında nasıl gururla dikildiğini, kendini acıya teslim etmemek için nasıl mücadele ettiğini, aşkının getirdiği duyguları, sadakatini, varoluşun amacının sevinç olduğunu, sevincin tesadüfen gelmediğini, kazanılması gerektiğini, esas ihanetin, bir anlık işkence karşısında o düşten vazgeçmek olduğunu düşünüyordu. Gözlerin o ölü bakışları, hiç acı çekmedin, diyordu ona. Hiçbir şey hissetmedin.
Çünkü hissetmek yalnızca acı çekmektir...sevinç diye, zevk diye bir şey yoktur, yalnızca acı vardır veya acının yokluğu vardır. Ya acı ya da sıfır, yani insanın hiç acı çekmemesi.