Dört mevsimlik bir sene olsa ömür,
'keşke', onun güzüne denk gelir.
Hepten vazgeçmek için erkendir,
telafi etmek için geç...
Mağlubiyetin takısıdır 'keşke'...
Kaçırılmış fırsatların, bastırılmış duyguların, harcanmış hayatların, boşa yaşanmış ya da hakkıyla yaşanamamış yılların, gecikmiş itirafların ağıtıdır.
Çarpılıp çıkılmış bir kapıda, yazılıp yollanmamış bir mektup
ta, göz yumulmuş bir haksızlıkta, vakit varken öpülmemiş bir elde, dilin ucuna gelip ertelenmiş bir sözdedir.
Feri sönmüş bir çift gözde ya da yitip gitmiş bir güzelliğin ardından iç çekişte...
'Yolunu gözlemeseydim', öyle demeseydim', terk edip gitmeseydim', en güzel yıllarımı vermesydim' diye diye
sızlanır gider.
'Keşke'nin panzehiri 'iyi ki' dir.
İlki ne kadar pısırıksa, ikinci o denli yiğittir.
'Keşke'cilerin hayatı, kasvetli bir pişmanlıklar mezarlığıdır.
'İyi ki' öyle mi ya!...
Onda yara bere içinde de olsa, yana yana, ama doyasıya yaşamış olmanın iç huzuru ve haklı gururu haykırır.
Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı ve yüzüm
Haklı olduklarını düşünen insanlar neredeyse her zaman için aptal olanlardır. Hayat o kadar inceliklidir ki, birisinin yanlış olduğuna öyle kolayca karar veremezsin.
Herkesin karanlık bir odası vardır; anahtarını kimselere veremeyeceği, içinde korkularını, ataletlerini, aşırılarını, uçlarını ve kimseninkilere benzemeyen travmalarla dolu bir odası…
Korkular denilince 90’lı yılların sonunda ilk kez okuduğum Irvin D. Yalom’un Nietzsche Ağladığında adlı eserindeki; “Yirmi yıl düşündükten sonra korkuların