Hele şu şeytana uyma işine ifrit oluyorum. Yahu şeytan; kimin kanını dökmüş Allah aşkına, kimin neyini çalmış, kimin ırzına göz dikmiş? Yok. Şeytan, bu kadar alçalmamış. Büyük oynamış. Tanrı gibi bir otoriteye kafa tutmuş ki şu insan cinsine bakınca bence haklı gerekçeleri bile var. Henüz yirmi sinde bir genç kızın gözünün yerini söndürmek, aşklarını, şiirlerini, şarkılarını bir taşta elinden almak hangi şeytanlıkla izah edilebilir. Bana sorarsanız maktulün o geceki hâline, şeytanın bile içi acıdı. Olanları görmemek, duymamak için sırtını dönüp kulaklarını tıkadı.
"Legolas haklı, dedi Aragorn sakin sakin. "Yaşlı bir adama habersizce, meydan okumadan, bu şekilde vuramayız, ne kadar korku ve kuşku içinde olsak da. izle ve bekle!" Tam o sırada yaşlı adam adımlarını sıklaştırarak şaşırtıcı bir hızla taş duvarın dibine geldi. Sonra onlar kıpırdamadan durmuş aşağıya bakarken o da aniden yukarı
Reklam
Adalet eksenli sevgi
Efendimiz buyururlar ki: "Dostunu severken ölçülü sev, zira günün birinde düşmanın olabilir. Düşmanına da ölçü- lü bir şekilde buğzet, zira günün birinde dostun olabilir." Efendimiz'in bu hadisindeki mesaj çok açık ve nettir. Bu hadisi ile Efendimiz: "Sevginizde aşırı gitmeyin, ölçüyü kaçırmayın, düşmanlığınızda da aşırıya gitmeyin, adaletsizlik yapmayın." uyarılarında bulunuyor. Efendimiz'in (sas) bu kutlu sözü birkaç farklı açıdan ele alınabilir ama bizim asıl konumuz sevgi olduğu için biz meseleye bu çerçeveden bakacağız. Böyle baktığımızda bu hadisin bize vermek isteği mesaj şu olur: "İnsanlara karşı sevgin ölçülmeyecek kadar çok olsun. Ancak sevginin ekseninde adalet olsun. Eğer eksene adaleti koymadan seversen o sevgini zulme dönüştürebilirsin. Aynen düşmanlık yaptığın in- sanlara karşı da nefretinin ekseninde adalet olsun. Eğer onda da adalet olmazsa haklı olsan bile zulme kapı açabilirsin."
o kadar haklı ki
Kısacası aşk bir mücadele değil, âhenktir. El ve eldiven gibi birbirine geçmiş iki kalbin tam uygunluğudur. El ve eldiven gibi de değil, el ve derisi gibi. Beraber kımıldar ve yanar.
İnsan yaşamak ister, kendini satmak zorundadır, oysa bu ihtiyacını sömürenleri küçük: görür ve işçi s a t ı n a l ı r . Tuhaftır, güçlü ye, korkutucu olana; evet, tiranlar ve generaller gibi korkunç kişilere boyun eğmek, endüstrinin bütün büyükleri olan bu bilinmeyen ve ilginç olmayan kişilere boyun eğrnek kadar utanç ve aa verici biçimde yaşanmaz: İşçilerin işverende gördüğü şey, genellikle yalruzca aldatıa, tüm sıkıntılardan çıkar sağlayan, kan ernid bir köpek insandır, işverenin adı, vücut yapısı, davranışları, ünü işçinin ilgisini çekmez. Şimdiye dek fabrikatörler ve büyük ticari girişimdler, bir k i ş i y i tek başına i I g i n ç kılacak bütün o d a h a y ü k s e k ı r k ı n işaretlerinden, tarzlarından belki de çok fazla yoksun kaldılar; doğuştan gelen soyluluk, gözlerinde ve davranışlannda görünseydi, yığınlann sosyalizmi belki de olmayacaktı. Çünkü yığınlar temelde her çeşit k ö l e I i ğ e boyun eğmeye hazırdırlar, yeter ki üstlerindekiler sürekli olarak daha yüksekte oldukları, d o ğ u ş t a n emir verme gücü taşıdıklan konusunda kendilerini haklı göstersinler - kibar davranışlarla! En sıradan insan, kibarlığın birdenbire kendiliğinden oluşmadığını, onun meyvesine erişme şerefinin uzun bir zaman dilimi içinde kazarnlacağını sanır, - oysa yüksek yaşam biçiminin eksikliği ve kıpkırmızı tombul elleriyle ünlü fabrikatör kabalığı, onları şu düşüneeye getirir: Ancak kazara, ancak şans eseri, bir insan diğeri üstünde yükselir: İşte o zaman, diye düşünür, deneyelim b i z de şansımızı öyleyse! Atalım zarlanrnızı! İşte böyle doğar sosyalizm!
Sayfa 53
Demek ki iki tür eylem vardır: Biri irademe bağlı, diğeri irademe bağlı olmayan eylem. Çelişkiye neden olan hata benliğime, varlığımın en soyut yanına bağlı olan her eyleme haklı olarak eşlik eden özgürlük bilincini diğer insanlarla birlikte gerçekleştirdiğim ve diğer insanların iradesinin benim irademle örtüşmesine bağlı olan eylemlere de haksız bir şekilde yansıtmaya çalışmamdır. Özgürlük ve bağımlılık alanlarının sınırlarını belirlemek çok zordur ve bu sınırları belirlemek psikolojinin en önemli, en temel görevidir: ama en büyük özgürlüğümüzü ve en büyük bağımlılığımızı sergilediğimiz koşullar gözlemlenirse, eylemlerimiz ne kadar soyut ve başka insanların eylemlerine ne kadar az bağımlıysa o kadar özgür olduklarını ve tersine, başka insanların eylemlerine ne kadar çok bağlılarsa özgürlükten o kadar uzak olduklarını görmemek imkânsızdır.
Reklam
Haydar-I Kerrar/Çöllerin Aslanı
Ali, "Haklı olmak kadar, hak- lı kalmak da önemlidir." sözünün sahibidir. Çünkü Ali, bir istikamet ve istikrar insanıdır. En son O, Küfe'de; cehaletin ve taassubun kurbanı olan hain İbn Mülcem'in zalim kılıcı altında doğranırken: "Bis- millah ve billah ve a'la milleti Resûlullah. Fuztü bi Rabbi'l-Kabe/ Allah adına, Allah ile beraber, Resûlullah'ın milleti ile beraber, Käbe'nin Rabbine yemin olsun ki ben şimdi kazandım." Hz. Ali, şehit olarak bu dünyadan giderken kazanıyordu. Çünkü o çok iyi biliyordu ki asıl hayat yeni başlayacaktı. O sevmiş, sevdiğinin yolunda yaşamış, en son sevdiğinin yolunda da kanını feda ederek gidiyordu. Hz. Ali'nin sevdası, tüm peygamber sevdalılarına bu işin nasıl olacağını gösteren önemli bir örnekti.
Bir hesaplaşma olacağına, bütün adaletsizliklerin yerini bulup yaptıklarımızın sorgusuz sualsiz doğruluğunun görüleceği, haklı gerekçelerimizin dünya üzerinde birer alev gibi parlayacağı o günün geleceğine tüm kalbimizle inanıyoruz. Ama yanılıyoruz: Hesaplaşma günü diye bir şeyin olmayacağını iyi belle, belki anca kazara.. O kadar çok kolay kazara yaşanıyor ki birçoğumuz için hesaplaşma gününün bir temenni, hatta bir beklenti haline gelmesi abes değil. Fakat düzensizce öleceğiz, her şeyin kaos içinde olduğunu yansıtır şekilde, layıkıyla hazır olmadığımız bir anda, darmaduman bir halde, çoğu mesele çözülmemiş ve hesaplar kapanmamışken öleceğiz..
Allah senden ne ister?
"Beni bu kadar nimetlere boğan, dünya ve içindekilerini hizmetime sunan Rabbim benden teşekkür bekler." Dediğini duyar gibi oluyorum umarım yanılmıyorumdur soralım bakalım Allah'a senden ne istiyor? *"O istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkarsanız onu sayamazsınız gerçekten insan çok zalim ve çok nankördür." Sebe suresi 14. ayet *O halde beni ibadet ve taatle alın ki ben de sizi sevap ve mağfiretle anayım bana şükredin itaatsizlikle bana nankörlük etmeyin." Bakara suresi 152 ayet Allah sana vermiş olduğu nimetler karşısında senden teşekkür bekler zannedersem yukarıdaki başlığa katılıyorsun işte tüm bu nimetlerin sahibi kendisine teşekkür etmeyenleri nankörlükle suçluyor. Suçlamakla haklı değil mi sence düşünsene ben size misafirliğe gelmişim çay ikram ediyorsun teşekkür etmiyorum yemek ikram ediyorsun teşekkür etmiyorum yemekten sonra meyve getirmek ister misin vallahi beni nankörlükle suçlayıp "ikram etmek zorunda mıyım insan en azından bir teşekkür ederim der fazla bir şey beklemiyorum ki" dersin Allah Celle celalühü da teşekkür etmeyenleri nankörlükle suçluyor ve suçlamak da haklı unutmadan hatırlatayım ki Allah'ın bizim şükürlerimize ve de ibadetlerimize ihtiyacı yok yani şükretmekle ne ona bir zarar verebiliriz ne de değerini düşünebiliriz. Okuyalım "Kim Allah'ın nimetlerine şükrederse ancak kendi faydası için şükretmiş olur kim de isyan ve itaatsizle nankörlük ederse şüphesiz Allah çok zengin ve hiçbir şeye muhtaç değildir. Hem de övünmeye layık olandır Lokman suresi 12 ayet
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.