En güzel ihmalkârlığınızı etiketleyin,
Platon'un hikâyesine göre insanlar aslında tek bir vücutta birleşmiş kadın ve erkekle yaratılmıştı. Her vücudun dört kolu dört bacağı vardı. Bu vücutlar yuvarlaktı ve hareket etmek için kol ve bacaklarını kullanarak sürekli dönüp duruyorlardı. Zamanla tanrılara kötü davranmaya başladılar. Kurban vermeyi kestiler ve hatta Olimpos Dağı'nda toplanıp tanrılara saldırarak onları tahtlarından indireceklerine dair tehditler savurdular. Bir tanrı "Hepsini öldürelim. Bunlar tehlikeli" dedi. Bir diğeri şöyle konuştu: "Daha iyi bir fikrim var. Onları ortadan ikiye keselim. Böylelikle iki kolları ve iki bacakları olur. Yuvarlak olmazlar. Yuvarlanamazlar. Sayıları iki katına çıktığından iki kat fazla kurban sunarlar ve en önemlisi her bir yarı öteki yarıyı aramakla o kadar meşgul olur ki bizi rahatsız etmeye zaman bulamazlar." İkinci tanrı akıllıydı. Teorisi işe yaradı. Kadın veya erkek her yarım insan eşini aramakla o kadar meşgul oldu ki başka her şeyi ihmal etti.
Sayfa 275 - 15 - Eski Dinsel KavramlarKitabı okuyor
İnsan, bilhassa kadın ve erkek münasebetleri o kadar karmakarışık ve arzularımız, hislerimiz o kadar anlaşılmaz ve bulanık ki, hiç kimse ne yaptığını bilmiyor ve akıntıya kapılıp gidiyor.
Reklam
Bilinene yapışmak
Erkek günde en az on iki kere boşanmayı düşünür; kadın da düşünür, ama bir şekilde birlikte yaşamaya devam ederler çünkü ikisi de bilinmeyenden korkmaktadır. Bu adam kötü, tamam ama diğer adamın nasıl olacağı ne malum? Daha kötü çıkabilir. En azından bu adamın kötülüğüne, sevgisizliğine alışmışsın ve katlanabiliyorsun. Katlandın ve aynı zamanda derin kalınlaştı. Yeni bir adamla, bilemezsin, en baştan başlaman gerekir. O yüzden insanlar bilinene yapışır.
Ben dümdüz bir kadınım manipülasyon sevmem Oscar amca
Bir erkek tam olarak bir kadın ondan beklediğini yaparsa, o kadın onu pek kaale almaz. Hep bir kadının beklemediği şeyi yapmalıdır, tıpkı hep onun anlamadıgı şeyler söylemesi gerektiği gibi. Bunun sonucu her zaman iki taraflı mükemmel bir duygudaşlıktır.
İmge yayınlarıKitabı okudu
BİR ŞEYLER EKSİK Ya sevgiye, ya da arzuya ,nesne olmak istiyoruz. ...arzuladığımıza ulaşmak, arzulandığımızda da ulaşılmak istemiyoruz. ''Sevmeyi becerecek kadar kendi benliğimizden feragat etmeyi bilmiyor, arzulamayı becerecek kadar da bilinmeyene ve tehlikeli olana yelken açmaya cesaret edemiyoruz.''
Reklam
Eğer bir kişiye oksitosin salgılatabilirseniz o kişiyi kendinize oldukça kuvvetli bağlarla bağlamış olursunuz.
Kimileri ilişkilerde, dokunmatik ekrandan gözünü bir an alamadan, başkalarına "Bana bak! Bana dokun!" diye seslenmenin ayartıcılığına kapılıyorlar. Bu bakımdan dokunma, şaşırtıcı biçimde, eskisinden daha fazla odağa yerleşiyor. Tam da şeylerin ve ilişkilerin gitgide daha fazla dijitalleştiği bir zamanda, analog olan, dokunulabilir olan, tekrar ilginç hale geliyor. Dijital duyusuzlaşma, aletlerin ötesindeki duyusallığı yeniden keşfetmeye sevk ediyor. Cansız ekranları parmaklamalar ve silip ovalamalar, canlı ötekilere dokunma ve onları okşama ihtiyacını uyandırıyor. Artan sayıda insan, duyularından mutluluk devşiren bir hayat sürmeyi yeniden öğreniyor veya buna ilk defa başlıyor. İnsanın kendi hayatındaki dijitalleşmeyle baş etmeye dair sorunlara el atması için bundan daha uygun bir strateji zor bulunur: Analog hazların zevkine varanın, dijital detoksa ihtiyacı kalmaz. Her kadın ve her erkek yaşayabilir bu tecrübeyi: Dokunmanın gücü, aynı anda hem tüy gibi hafif hem son derece tesirlidir, çünkü taze bir yaşama cesareti aşılar. Göze görünmez, lakin gözler mutlulukla ışıdığında gayet açık algılarsınız onu. Sayesinde daha fazla sükûnete erişebiliriz. Üzerimizdeki yük, daha katlanılır hale gelir. Dokunmanın yoğun olduğu bir ilişkide, iki insan kendilerini birbirlerine kalıcı biçimde bağlı hissederler. Arzulanan dokunuşların açığa çıkardığı enerjiler, doyurucu bir hayat için vazgeçilemeyecek kadar üretkendirler. O nedenle birçoklarında öyle büyüktür, dokunma özlemi.
BİR ŞEYLER EKSİK ," Lacan aşk hakkında konuşurken "Aşk sahip olmadığınız (sizde olmayan) bir şeyi, onu sizden istemeyen birine vermektir/vermeye çalışmaktır, Acınası bir durum gibi görünüyor, değil mi? Ortada verilecek bir şey yok, ama zaten onu isteyen de yok. Ancak "aşk" gene de var. Çünkü o öteki her kimse, onun
"Ey dünya, ey dünyanın banisi olan işçiler, ey İslam âleminin, çağlardan beri ezilmiş esir halkları, ey Mısır'da, İran'da, Hindistan, Türkistan'da ecnebi boyunduruğunda mahkûm olan mazlum kardeşler, ruhunuzu satın almakta olan o zulümkâr karanlıklardan kurtulun; evrensel kardeşlik ve birlik yoluna katılın; ey bütün dün yanın Müslüman igçileri, yabancı yumruklar altında ezilen Müslüman yoldaşlar! ÎNSANLIĞI MUHTAÇLARA SADAKA VERMEKTEN İBARET BİLENLER'e karşı birleşin...* O Ahmet Cevat ki gene, ilk Türk komünist kurbanları olan, Mustafa Suphi, Hilmi oğlu Hakkı, Ethem Nejat, Kâzım Ali, Şefik, Topçu Hakkı, Ahmet, Yakup, Çitoğlu Nazmi, Sürmeneli, Kınalıoğlu, Tayyareci Hilmi, Çerkez Ismail, Arap Ismail, Suphi'nin karısı ve arkadaşlarının vahşiyane itlaf edildikleri 28-29 Kânunusani'yi matem günü olarak kabul eden arkadaşlara müteşekkir olarak, "Trabzon önünde birabmane süngülenerek denize atılan 15 komünist faciası Türkiye burjuva ve bürokratlarının sınıfı vahşetine en açık bir örnektir" demekte..
Reklam
"Galiba bir öyküde geçiyordu. Adam savaşta bir bacağını kaybetmiş, takma bir bacağı var. Bir gün sevgilisiyle kavga ediyorlar. Kadın o kadar kızıyor ki, terk ediyor adamı. Ama giderken adamın takma bacağını da alıp gidiyor. Adam, giderken bacağımı da alıp götürdüğüne göre, diye düşünüyor, sevgilim beni gerçekten seviyor."
Eğer Kafka bile bir böcek olmayı kabullenebiliyorsa, o bile fırtına birliklerinin postallarıyla ezdikleri bir ot sapı olmayı kabullenebiliyorsa, benim bundan fazlasını olmak istemem yakışık alır mı?
"Kafka ve Pessoa karanlık gecenin sonuna yolculuk etmiyor, çok daha rahatsız edici olan sıradanlığın renkten yoksun gecesine yolculuk ediyorlar. Orada kişi yalnızca hayatın iliştirildiği bir mandal olduğunun farkına varıyor ve bu farkındalık sayesinde, o hayatın dibinde, belki gerçeğe dair son bir kalıntının daha eşelenebilecek olma ihtimalini görüyor."
O mavi gözlü bir devdi. Minnacık bir kadın sevdi. Kadının hayali minnacık bir evdi, bahçesinde ebruliii hanımeli açan bir ev.
Ulan eğer o sizin sosyalizminizin eski babalarına ayıracak bi vakti yoksa, sıçayım ben o sosyalizmin içine...
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.